***
Uzun zamandır yazamadım. Belki de yazmak istemedim ve pes etmiştim, bilmiyorum. O düşüncelere kapılıp gitmenin gerçek olduğuna inanmak, illüzyonu görememek beni bu duruma getiriyor. Yıllardır yaşadığım şekli bir anda değiştirmek kolay olmuyor. Ama bugün yine kalktım ayağa. Belki de dün gittiğim terapinin etkisiyle bunu başardım. Birinin beni dinlemesine çok ihtiyacım oluyor bazen. 10 gündür de bazı şeyleri içimde biriktirince huzursuzluğumun arttığını gördüm.. Hatta dürüst olmak gerekirse ölümü bile düşledim. Ölümün bütün acılarımı geçireceği fikrine kapıldım. Elbette ki bu yanlış bir düşünce değil, ölüm her şeyin sonu. Acıların da öyle. Ancak ölümün bütün acılarımı geçireceği fikri bir kaçıştan ibaret. Örneğin bir film izlerken ağlamamak için o filmi kapatmak, o filmin ne kadar mükemmel olduğunu gerçeğini görmemizi engeller. Hayat da biraz öyle geliyor. Varoluşun kaçınılmaz bir acısı elbette ki olacak. Ama bu hayatı yaşanabilir kılan şeylerin olmasına engel değil. Üstelik bu kaçınılmaz acılara ek olarak kendi içsel dünyamızın yarattığı başka acılar belki de hayatı olduğundan daha zor yapıyor. Ilişki sandığımız şeyler aslında içsel dünyamızın başkalarının iç dünyalarıyla savaşması. Sevgi dediğimiz şeyler, gerçek sevginin üstündeki bulutlar. Yani daha da açmak gerekirse, sevgi bir beklenti taşımaz. Karşılık beklemez. Onu çok seviyorum çünkü o da beni çok seviyor gibi kendi düşük egomuzu kapatmaya yönelik gerekçeler taşımaz. İşte tam olarak bu yüzden kendimi tanımadan gerçek, saf bir sevgi elde edemeyiz. Üstelik bunu kendimi tanıdıktan sonra dahi elde etmek o kadar da kolay değildir. Çünkü yıllardır yaşadığımız bir illüzyondan çıkmak, sevgi sandığımız her şeyi reddedebilmek kolay olmayacaktır. Kendimizi de sevmememiz aslında bu illüzyondan kaynaklanır. Kendimizi sevmek için bir şey yapmak, bir şey olmak zorunda hissederiz. Oysa gerçek sevgi bunların hiçbirini taşımaz.
Uyanmaya çalışıyorum. Kolay olmuyor. Bu illüzyon o kadar kuvvetli ki zaman zaman kendimi tekrar bu illüzyona kaptırmış bir şekilde buluyorum. Şuan içimde bir huzursuzluk da mevcut. Bu huzursuzluğun bir uyanma halinden kaynaklandığını biliyorum. Yıllardır alıştığım, hatta kendimi sürekli soktuğum depresif hallerden çıkmak, sorumluluğu başkalarına değil de kendi üstüne alabilmek hiç kolay değil. Bugüne kadar sürekli kaçtım ve sorumluluğu başkalarına attım. Oysa sorumluluk tam da bana ait. Kendimi sevmeden başkalarını sevmeye çalışmak gibi hatalar bana ait. Sevmeyi bilmeden ilişkilere girmek bana ait. Kendimi tanımadan girmek de öyle. Bunları gördükçe büyüyorum. Aynı zamanda içimde derin bir korku var. Konfor alanı olarak tanımladığımız yerden çıkmak, yeni bir ben yaratmak arzusu korkutucu. Ama kalıcı değil. Bununla yürümeye devam ediyorum. Daha önce düştüm ama bugün yeniden kalkıyorum. Yine düşersem yine kalkacağım, biliyorum. Her şey benimle ilgili. Ve hiçbir şey bana ait değil. Sevgi sandığımız şey benim değil. Sahip olabileceğim en gerçek sevgiye ulaşmak benim elimde. Kendimden başlayarak sevmeyi deniyorum yeniden.
***