Çocuk ruhlu olmayı hep sevmişimdir. Beklenmedik anda beklenmedik şeyler yapmayı ve alakasız yerlere gitmeyi severim. Gecenin köründe çıkıp yürümeyi, kendim olmayı seviyorum. Her insan biraz saçmalamalı ve çılgınlık yapmalı bence, diğer türlü kendi hapishanesinden çıkamaz kimse. Ayrıca bu çocuk ruhunu kaybetmeden de bir çocuk yetiştirmeli...


Çocuk ruhu neden kaybolur acaba? Etrafımızdaki ciddi ve yetişkin insanlarla mı alakalı? Neden bizi o şekilde sevemediler... 


Çünkü korkuyorlar, seni kıskanıyorlar. Mükemmelliği arıyorlar ve bunu çocuk ruhundan kurtulmakla bağdaştırıyorlar. Alakası yok, sadece yanlış yapmaktan ve birilerinin alay etmesinden korkuyorlar. Neyse, ne kadar yetişkin olursam olayım benim içimde her zaman yaramaz bir çocuk olacak...


Bu aralar dibe batmanın ne demek olduğunu zorlu bir şekilde görüyorum. Bir çok sevdiğim şeyden mahrum kaldım ve içime kapandım. 2 aylık tünel sendromunun sonunda fark ettim ki aydınlığa ulaşmak istersem ve bir şekilde ilerlemeyi başarabilirsem tünelden çıkabilirim. Galiba bunu başarıyorum. Yıllardır okuduğum kitaplardan aklımda kalan kişisel gelişim bilgileri kendini göstermeye başladı sanırım.


Yetişkinlik... Bence bir canlının etrafında olan biteni sağlıklı bir şekilde yorumlayabilmesidir. Olgunluk ise her şeye rağmen sağlıklı ve mantıklı kararlar almak ve emin adımlarla yoluna devam etmektir.


Yetişkin olmak nispeten daha kolaydır ama olgunlaşmak biraz can yakabilir. Sonucunu bilirsin, karar verirsin ama acısı kalır içinde. 30’lu yaşlar böyle geçecek sanırım, verdiğin kararların arkasında durarak. Peki hangisi mantıklı acaba? Saf ve çocuk gibi kalmak mı yoksa kabuğu kırıp çocukluğundan kurtulan bir yetişkin olmak mı?


Bence ikisinden de biraz olmalı insanda... Minibüste para uzatır gibi... 1 tam 1 çocuk...