yazmaya en ihtiyaç duyulduğu anda yazamamanın doğurduğu sıkıntı kadar zorlayan çok az şey var. bazen sözcükler tükenir, beklentiler son bulur, kulaklar işitmez geriye sadece beyaz bir kağıt kalır. nereden başlanır nasıl devam edilir ne yapılır bilinmez. hayat belirsizdir evet ama istenirse bu belirsizlikte de bir güzellik bulunabilir. fakat bu belirsizlik de değil bu tıkanmak, son bulmak, aldığın nefesi verememek. içine çektiğin nefesi eksik vermek bir bakıma. zaten hayatta neyi aldığımız kadar verebiliyoruz ki nefesi verelim? sorular dolanır zihinde bir bir. bu kadar soruya, bu kadar soruna makul bir cevap yok mu? cevabı başkasında ararsak evet, evet yok. soru da benim sorun da benim cevapta benim. neden, niçin, nasılları doldurdum torbanın içine bıraktım çöpün kenarına. beklentileri, bel bağlamaları, kırılmaları, üzülmeleri, anneleri, babaları, nedenleri, niçinleri, eşi, dostu ayırmadan hepsini. bık-tım. yeter diye bağırmak istiyorum, bağırıyorum da içime içime YETER, yeter kendine yaptığın bu eziyet, yeter istemediğin bir hayatı onun bunun için yaşadığın, yeter alttan aldığın, sesini kıstığın, sustuğun, ölmek istediğin yeter. yaşa sen olarak, yargılardan, sebeplerden, sonuçlardan, kimliklerden çıkarak yaşa. özgürce yaşa. sen, sen olduğun için yaşa. bırak sana çelme takan, ayağına dolanan her şeyi, herkesi, gerekirse kendini, zihnindeki çöplükten çık. kalbindeki yersiz merhametten, kırgınlıktan kızgınlıktan kurtul. terk et içine doğduğun aileyi, yarattığın çevreyi, bitmeyen okulu, bu küçük şehri. git gidebileceğin kadar, kaç kaçabileceğin kadar dönme, bakma bir kere bile arkana. mecbur olma, korkma uyanmaktan, baş kaldırmaktan, yıkmaktan sana çizilmiş kuralları. korkma yırtmaktan üzerine zorla giydirilmiş sana küçük gelen, sana büyük gelen “onun, bunun, şunun” elbiselerini. uyanmak için yeni bir güne ihtiyacın yok, zamanın yok. kendine bunu yapma.