Bir yıl daha oldu.
Ve ben bugün yine yapıcak mantıklı bir şey bulamadım. Bir ayin niteliğinde sürdürdüğüm bu gelenek bu sene de nihayete ulaşamadı. Sen nesin! Parmaklarım kamaşıyor. Sana yazdığım müsveddeler teker teker yırtılıyor ve bir kabustan uyanıyorum. Hayır hiçbiri yok. Bir tane bile ve bu bir rüya değil. Bir hayali yaşamanın bu kadar hayal kırıklığını da yanında getireceğini kim bilebilirdi ki. Yine gizli kaçak köşelerden, kilitli kapıların ardından sana yazıyorum. Çünkü yazacak başka kimsem yok. Bugün yine yalnızlıktan geberiyorum. Fazla uğursuzluk getirdin bu hayata. Vücuduma saplanıp kalmış bir bıçak gibi çıkartamıyorum seni. Tüm yeteneklerimi körelttim seni unutmak adına. A nın yanına b yi getiremiyorum. Hiç güzel hikaye de çıkmıyor artık, hiç bir yazı eskisi gibi değil. Zorlanıyorum yutkunurken aslında biraz da boğazım acıyor, senden yana olan tüm haklarımı yitirmişim. Senden kalan herşeyi: kendimi. Öldüğünü düşünüp, orda mezarının başından insanlara kim olduğumu nasıl açıklayacağımı uzun uzun düşünürdüm. Hala bir cevap bulamıyorum. Ve ölürsen en son benim haberim olacağından o kadar korkuyorum ki. Meazına ne getirebilirim, en çok hangi çiceği seversin? O kadar tanımıyorum ki seni... Tanışana kadar ölmemeni dilerdim. Gözlerimi ve burnumu elbiseme silmeye başladım bu karanlık yerde. Her şey o kadar uzaktaki hiçbirine erişemiyoum, ya da o kadar güçlü değilim. Sarsılıyorum içimden bir şeyler kopuyor fay hatlarım paramparça. İki yeryüzü levhası birbirinden hiç bu kadar uzaklaşmamıştı…