Sevgili 19. yaşım;
20 yıllık hayatımda en çok değiştiğim, en kötü ve en iyi kararları aldığım bir yaştın sen. Gelmeni sabırsızlıkla beklemiştim.19 yaşına girerken kulağımda "MFÖ - Hep Yaşın 19" şarkısı vardı. Çok mutlu bir şekilde karşılayamasam da seni; işleri bu kadar berbat edeceğimi ve sonra bu kadar hızlı toparlayabileceğimi de düşünmüyordum. Ne çok yıprandın, değil mi? Bunu sana veda ederken daha iyi anlıyorum. Keşke, diye düşünüyorum bazen. Keşke elimde sihirli bir değnek olsa da bazı şeyleri değiştirebilsem. Bu mektubu 19. yaşına girmek üzere olan kendime ulaştırabilsem. Ya da haber gönderebilsem mesela. Bak bu acıları yaşayacaksın, şunlar seni paramparça edecek, bundan pişman olacaksın, bu seni mutlu edecek diye. Ama sanırım bunları yapabiliyor olsaydım asla bu mektubu yazan kişi de olamazdım. O yüzden sevgili 19, bu mektup sana geç kalmak zorunda. Ancak öyle var olabilir çünkü.19 yaşına girdiğim o güne dönebilsem sana diyebileceğim tek şey "Diren." olurdu. "Pes etme, hayatın her şeye rağmen katlanılabilir birçok yönü var, her ne kadar sana aksini ispat etmek için fırsat kollayan bir sürü olay yaşamak zorunda kalsan da..."
Geçmişe dönüp ne söylersem söyleyeyim, hangi hatamı telafi edersem edeyim değiştiremeyeceğim bir sürü şey kalacak. Bunu artık biliyorum. Bilmekten de öte; kabulleniyorum. Eğer sana bir isim verecek olsaydım, "Kabullenme yaşı." derdim. Belki de hayatım boyunca bir şeyleri en çok kabullendiğim yaş sendin. Hayatımın tek bir gecede, bir telefonla darmadağın olabileceğini kabullendim. Birini ne kadar seversen sev, ne kadar büyük bir nefret beslersen besle; onu kaybetmenin her zaman için sarsıcı olduğunu öğrendim. Ölen birinin geride bıraktığı saç tokasının dahi kalbini un ufak edebildiğini gördüm. Ölümü öğrettin bana. Beni ölümle tanıştırdın. Ölmek istemeyi, ölümü seçmeyi, zamanı olmadığını gösterdin bana. Herkesin bir zamanı olduğunu, kimsenin rolünü bitirmeden bu sahneden inemeyeceğini anladım seninle beraber. Kimse için yaşamaman gerektiğini, kimsenin kimse için de ölemeyeceğini gösterdin bana. Tüm kalp ağrılarınla, tüm hayal kırıklıklarınla, öfkenle, nefretinle; en önemlisi çaresizliğinle hayatı kucaklaman gerektiğini öğrettin bana. İkiyüzlü olmaman gerektiğini, hayatın sadece mutlu yaşamak olmadığını anlamamı sağladın. Eğer yaşıyorsan, kötülüklere de kucak açman gerektiğini öğrendim. Böyle yaşamanın, kabullenmenin daha onurluca, daha namusluca "yaşamak" olduğunu anladım sayende. Şairin dediği gibiydi çünkü, "Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle./ Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı."
Gözlerimdeki perdeyi kaldırdın ve bana yaşamam gerektiğini haykırdın. Yolun ortasında, akan bir trafikte arabamı çalıştırmam gerektiğini söyledin bana. Hayatın öylece oturup bekleyemeyecek kadar kısa olduğunu anlattın. Sesin hep benimleydi, sevgili 19. Bana sürekli "Yola koyul, yaşamak o kadar da zor değil." dedin. Hayatın insana verilmiş bir cezadan çok, bir şans olduğunu anlamamı sağladın. Hayatın ellerimle var ettiğim bir şey olduğunu, beğenmediğim şeyleri her zaman için değiştirme fırsatım olduğunu gösterdin bana. Bu mektubu bu yüzden yazıyorum sevgili 19. Sana asla ulaştıramayacağımı kabullenerek. Lütfen beni affet. Ben seni çoktan affettim.
Bu yaşıma gelene kadar çok korktuğum zamanlar oldu. Çok üzüldüğüm, bir daha hiçbir şeyi toparlayamayacağımı zannettiğim birçok zaman geldi ve geçti. Ama hiçbir yaşım böylesi büyük yüklere hamallık etmedi. Hiçbir yaşımda bu kadar derin bir bataklığa saplanmadım. Kurtulma umutlarımı bir bir yok etmedim kendi ellerimle. Senin bundan şimdilik haberin yok ama bir gece arkadaşına çok mutsuz olduğundan söz edeceksin. Bütün umutlarının bittiğinden, üzerine çöken enkazdan sağ çıkamayacak kadar yorgun olduğundan bahsedeceksin. O arkadaşın ise sana hayatın limonata yapmaya benzediğini anlatacak. "Tadını beğenmediğin bu ekşi limonatayla ne yapacağın tamamen sana kalmış. Daha bir sürü limonun var." diyecek. Hayatın bundan daha fazlası olduğunu elbette biliyordun. Ama bilmek bir şeyleri anlamak demek değilmiş. Bazen bazı gerçekleri bilmek canını öyle acıtacak ki bitsin isteyeceksin. Tanrı kurduğu oyunu bozsun, evrendeki bu anlamsız karmaşa ve hareketlilik senin için son bulsun ve gözlerin kapansın isteyeceksin. Gözlerini yeniden açtığında elinde bir cevap olsun isteyeceksin. Hiçbir şeyin bu kadar basit olmadığını da; eğer yürekten istersen en zor şeylerin bile gerçekleştirilebilecek kadar kolay olduğunu da göreceksin. Hayatın farklı bir çok yüzü var, sevgili 19. Beğenmediğin her yüzden koşarak uzaklaşsan da dönüp baktığında onu hala dibinde bulacaksın. Senin elinden gelen tek şey kabullenmek. Kabullendiğin zaman evrende daha az yer kapladığını göreceksin. Bin kere de düşsen bazı kuyulara, bin kere çıkma cesaretine sahip olduğunu göreceksin. Hayatı kalbine bir çiçek gibi ek, sevgili 19. Gözyaşlarınla sula o çiçeği. En çok o zaman büyüyüp yeşerdiğini göreceksin. Ağlamak kötü bir şey değil. Ama ağlamamak, ağlayamayacak kadar dondurmak kendini, hayatını... İşte o çok zararlı bir şey. Bunu bana sen öğrettin; hiç ağlamayarak.
Bazı şeyleri göstermenin zayıflık olmadığını, tam aksine büyük bir cesaret istediğini de öğreneceksin. Karanlık odanda seni aydınlatacak tek şeyin yaktığın kibrit çubuğu olduğunu sanacaksın. Onun bile sonsuza kadar yanında kalamayacağını, parmaklarını yaktığı için söndürmek zorunda kaldığında anlayacaksın. Manzaran bellediğin duvara her gece gizli gizli taş çekenin sen olduğunu, duvar yıkılıp kendinle göz göze gelince anlayacaksın. Bir gecede elinden alınacak bütün güzel düşünceler, umutlu hisler, mutlu gülümsemen. Ama sana söz veriyorum, bir gecede olmasa da hepsini geri alacaksın. Bastırdığın her şey sana mezar olurken, o mezardan çıkıp güzel şeylere adım atacaksın. Hayata karışmanın ne kadar büyük bir emek istediğini göreceksin. Çok çaresiz geceler geçireceksin. Bazen hissettiğin acıyı ve çaresizliği sen bile küçümseyeceksin. Sana ne olduğuna anlam veremeyecek, bir süre sonra da anlam bile arayamaz hale geleceksin. En kötü geçen gecenin ardından bile güneşin tüm ihtişamıyla yeniden doğduğunu göreceksin. Adına dünya denen bu yerde, herkesin halledemediği bir meselesi olduğunu göreceksin. Ve sevgili 19, aklından hep şu düşünce geçecek: "Yalnız değilim." Yalnız değilsin. Kimse değil. Sadece atlatman gereken zor bir süreç, vermen gereken çetin bir savaş var. Hayata karşı değil ama... Kendine karşı. Bunu çok kısa bir zaman önce senden öğrendim. Hayat bir savaş değil ve sende yaralı bir asker değilsin. Sarılması gereken her yaranı kendine açan yine sensin.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var, sevgili 19. Yaşaman gerektiği... Bu hayat sen içinde olsan da olmasan da devam edecek. Muhtaçlığını kabullen ve çık o bataklıktan. Her seferinde daha farklı, daha hırslı, daha umutlu hissederek. Ancak böyle insan olabilirsin çünkü.
Yalnız değilsin; ben her zaman bir adım arkanda, aldığın yaraları sarmak için bekliyor olacağım.
Sevgiler.
20. yaşın
sedef gürler
2021-05-16T16:02:34+03:00insanın içini rahatlatan ve korkutan yorumunuz için teşekkürler. sanırım hayat da bu ikiliklerde ve belirsizlikler arasında yaşanıp gidiyor. her şey sizin de gönlünüzce olsun.🌸