Bu yazıyı dünya ve Türkiye ekseninde; tarihi, siyasi, sosyal, ekonomik, jeopolitik, finansal ve stratejik konuları değerlendirmek için yazıyorum. Haftaya 6 ay sürecek kısa dönem askerliğim başlayacak. Gitmeden böyle bir yazı yazma gereği duymamın sebebi hem düşüncelerimi etraflı ve sarih şekilde ortaya dökmek hem de 6 ay sonrasında dönüp bu yazıyı okuduğumda değişen düşüncelerimi, olayları, verileri inceleyerek aradaki açığı kapatmaktır. Öncelikle içeriden başlayalım:
TÜRKİYE'DE NELER OLDU, NELER OLUYOR, NELER OLA(CAK - BİLİR)
Cumhuriyetin ilanından bu yana elbette çok şeyler oldu. Lakin burada anlatacağım geniş bir Türkiye tarihi olmayacak. Atatürk devrimleri ile gelen yenileşme ve modernleşme hareketleri şüphesiz Türkiye'nin çok işine yaramış; siyasal, sosyal, ekonomik ve ilmi yönden birçok yerde gelişmelere olanak tanımıştı. Yapılan anlaşmalar, ''Yurtta sulh cihanda sulh'' ilkesi ile benimsenen iç ve dış politika, açılan fabrikalar, bireye tanınan hak ve özgürlükler, harf inkılabı ile Türkçe'nin yabancı diller boyunduruğundan kurtarılması ile etkinliğinin ve üretim kabiliyetinin artırılması, geleneksel medrese eğitiminden modern akademi eğitimine geçilmesi ve daha nicesi bu dönemin getirileri olanak sıralanabilir. Atatürk döneminin götürüleri yok muydu, her şey toz pembe gülistan mıydı? Elbette hayır. Lakin bu daha geniş bir araştırmanın ve yazının konusu olacağından ona burada değinmenin bir manası yok. Ancak şunu üstüne basarak belirtmeli ki Atatürk dönemi Türkiye bağımsızlığının can damarı olarak işlenmiş ve günümüze gelebilmiştir.
Öte yandan 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizde şüphesiz birçok yanlışlar yapılmıştır. Halk zulüm görmüş, horlanmış, itilip kakılmıştır. Lakin bu durum hiçbir zaman Ak Parti döneminde yaşananlar kadar çirkin olmamıştır. Bunun başlıca sebebi ise liyakatsiz kadroların devletin önemli kademelerine yerleştirilmesi ile devlet teamüllerinden uzaklaşılması olmuştur. ''İşini bilmeyen çavuşlar döner götünü avuçlar'' sözü minvalince her yerini hak etmeyen yönetici oturduğu koltuğu suistimal ederek cebini doldurmuş; ne zaman ki iş o koltuğun hakkını vermeye gelmiş, dönmüş kıçını avuçlamıştır.
20 yıllık AKP iktidarında; yolsuzluk, hırsızlık, liyakatsizlik, nepotizm (adam kayırma), yanlış siyasi ve ekonomik politikalar, hamasi dış politika, savaşlar, komşular ile kötü ilişkiler gibi birçok türden birçok olay yaşanmış, işin son raddesi ise bugün Kahramanmaraş'ta yaşanan büyük depreme dayanmıştır. 7.4 ve 6.4 büyüklüğünde gerçekleşen iki büyük deprem ile bunları takip eden yine 6.4 büyüklüğünde üçüncü bir deprem tabiri caizse AKP hükümetinin 20 yılda yarattığı bataklığı gözler önüne çıkarmıştır. Şüphesiz deprem özelinde birçok örnek olay verilebilir. Lakin burayı sadece iki örnekle hızlı şekilde geçelim: Birincisi dillerde yer alan bir söylem: ''Devlet nerede?'' İkincisi ise depremzedesine el uzatacak, gönlünü okşayacak, onu teselli edecek yerde vatandaşına hakaret eden bir cumhurbaşkanı. Bundan başka söyleyecek bir şey de kalmıyor zaten.
EKONOMİ
Mal canın yongasıdır derler. Öyle olunca ekonomi de bir ülkenin bel kemiği oluyor. Bu kemik 20 yıllık sürecin ortasına değin gelişim gösterdi. Yiğidi öldür hakkını ver diyerek AKP hükümetinin ilk yıllarında birtakım işlerin iyi yürütüldüğü, ekonominin büyütüldüğünü söylemek gerekir. 2002 yılında 3600 dolar olan yıllık kişi başına düşen milli gelir 2013 yılına değin yükselen bir grafik çizmiş ve bu yılda tepe noktası olan 12582 doları görmüştür. Esasen bu miktar böyle bir ülke için para bile değil. Jeopolitik konumu göz önüne alındığında (dünyanın tam ortasının Türkiye olduğuna dair bilimsel bir araştırma mevcut, Google'a girerek ''where is the center of the world'' yazın, cevap Kırşehir çıkacaktır. Bu noktada Nasreddin Hoca'nın ne kadar haklı olduğunu görmüş oluyoruz.) bu miktarın devede kulak kaldığını anlayabiliriz. Neden bu noktaya özellikle değiniyorum, çünkü hem böyle bir konumda olup hem de zengin tarihi, kültürel ve doğal güzelliklere sahip olan bir ülkenin vatandaşlarının üçüncü dünya ülkesi vatandaşı muamelesi görmeye hakkı yok da ondan.
Peki 2013 yılında zirveyi gören bu veri sonrasında ne olmuş dersiniz? Artık ne hikmetse pandemi dönemine değin istikrarlı bir düşüş ile 2020 yılını 8600, 2021'i 9600 ve 2022 yılını ise yine 9600-10000 dolar civarında tamamlamıştır. 2013:12582 dolar, 2022: 10000 dolar. Ve doların enflasyonunu da üstüne eklemeli. 2013'teki doların alım gücü ile bugünkü bir mi? E şimdi sormazlar mı adama 9 senede naptın diye? Yine 2013 yılında en büyük 16. ekonomi olan Türkiye ekonomisi 2022 yılını 23. sırada tamamlıyor. İnsanın kafayı yiyesi geliyor tabii. Şu aradaki göçen rakamlar üç beş çapulcunun, ne idüğü belirsiz insanın cebine giriyor ya; haram zıkkım olsun, yerken boğulsun diyorum...
Öte yandan ülkenin para birimi de bu hazin tablodan payını almakta. 2002 yılını 1.40 ile açan dolar bugün 18.86. Çok değil 13 kat fark var arada. Ne oldu sahi bu paraya? Sanki işi bilen biri tepeden şortlamış da ülkenin kaybını cebe indirmiş gibi. Verin siz yetkiyi bu kardeşinize görün etkiyi. İşte sana etki!
SİYASİ VE SOSYAL DURUM
İktidara geldiğinden beri kavga etmediği, sataşmadığı tek devlet yok. Komşularla sıfır sorun politikası nasıl oldu da her komşu ile problem yaşamaya dönüştü anlayamıyorum. Nitekim Suriye'de girişilen savaş bir savaştan daha çok tuzaktır, bunu rahmetli Sezai Karakoç da dile getirmiştir. Bugün elde ne var diye baktığımızda gördüğümüz koca bir hiç. Elden çıkanlar ise milyarlarca dolar, hala daha süren karışıklık ve savaş üstüne bir de göçmen problemi. Öte yandan İran ile olan ilişkiler doğru dürüst geliştirilememiş, Ermenistan ile sınır kapısı dahi aktif edilememiş, Yunanistan ile ticari ve ekonomik ilişkiler geliştirilmek şöyle dursun sürekli bir tehdit ve Osmanlıcılık oynanmıştır. Burada şunu belirtmek gerekir ki Batı elbette Türkiye'ye karşı yanlı davranır. Bu doğaldır. Adam kendi adamını tutar. Sen güçlü ve akıllı olacaksın ki bunlara cevap verebilesin. Bununla beraber aramızın bu döneme dek iyi olduğu tek ülke Azerbaycan olsa gerek. Onlar da zaten soydaşımız ve komşumuz da değiller.
Ülkenin sosyal durumuna baktığımızda ise bir toplum mühendisliğinin inşa edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Cumhuriyete karşı bir devrim niteliğinde işlenebilecek bu durum özünde bir gericilikten başka bir şey değildir. Osmanlı'nın tabiri caizse iyi yönleri değil, yıkılışına zemin hazırlayan yönleri örnek alınmıştır. İtibardan tasarruf olmaz denilerek koca saraylar yaptırılmış, her yöneticinin altına son model arabalar çekilmiş, eldekiler har vurulup harman savrulurken milyarlarca dolar para yanlış politikalar sebebiyle elden avuçtan uçmuştur. Despot diktatör halkı baskı altında tutarak korkutmuş, bastırmış, yeri gelmiş gazetecileri yeri gelmiş kendini eleştiren halkı hapse göndermiştir.
Bir cahilin elinde yönetilen bir ülkeden ne beklersiniz? Elcevap: Cahillik. Özünde düşünceden çok hareketi barındıran toplumumuz tıpkı ekonomideki gerileme gibi bu 20 yıllık süreçte de ilerlemek yerine kah yerinde saymış kah geri gitmiştir. Bugün siyasete alet edilen din ile kandırılan, okuma yazmayı harfleri sökmekten ibaret sanan, eline kalem kitap alıp iki satır yazıp iki paragraf okumaktansa oturup saatlerce gıybet eden, suizanda bulunan, eşinin dostunun arkadaşının kuyusunu kazan bir millet haline evrildik. Üstelik celladına aşık olmuşçasına hala daha toplumun büyük kesmi kendine hakaret ve ihanet içerisinde bulunanları tanıyamamıştır.
TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ, SEÇİM VE SONRASI
Şimdiye kadar ziyadesiyle karanlık bir tablo çizdik. Peki bundan sonrası için umut var mı? Tabii ki. Umut her zaman var. Ülkemizin çok büyük gelişimlere gebe olduğunu görmemek için insanın gözüne mil çekilmiş olması gerekir. Günümüzün en büyük problemi nedir sorusunun cevaplarından biri hiç şüphesiz nüfustur. Türkiye ise genç ve dinamik nüfusu ile burada pozitif ayrışmaktadır. Bunun yanında eşsiz coğrafik konumu ile doğu ve batının köprüsü vazifesini üstlenmektedir. Sadece bu iki unsur dahi ülkenin 10 binlik kişi başına düşen milli gelirinin üç dört katına çıkması için yeterli. Nitekim ortalama bir Avrupa ülkesinde bu sayının 25-35 bin dolar seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Neden Avrupa'nın köprüsü iken bir Avrupalıdan iki üç kat daha düşük refah şartlarında yaşayalım ki?
Şüphesiz, bizim sorunumuz bir sistem sorunudur. Bu sistemin tesis edilmesi, onarılması ise öncelikle var olan iktidarın değişimi ile ilgilidir. Hükümet değişmedikçe hiçbir şey değişmeyecektir. Öyle ise ülkemiz adına en önemli şey gelecek seçimlerdir ki önümüzdeki mayıs ayında gerçekleştirileceği daha önce açıklanmıştır. Öyle ise bir seçim soruşturması yapalım.
SEÇİM AJANDASI
2023 yılına girerken, Tayip Erdoğan Rusya-Ukrayna savaşında taraflar arasında yaptığı arabuluculuk ile bir barış yapıcı rolüne bürünmüş ve hem dünyada hem de Türkiye'de kredisini artırmıştı. Bunu takip eden süreçte İsveç ve Finlandiya'nın NATO başvurularına hamasi söylemleri ile içerideki milliyetçilerden hatırı sayılır oy toplayan Erdoğan, İsveç ve Avrupa'nın diğer kentlerinde PKK tarafından gerçekleştirilen protestolardan da seçimi kazanacağına inanacağı ölçüde oy devşirmiş idi. Yine bu dönemlerde her gün rekor üstüne rekor kıran Borsa İstanbul, a'dan z'ye herkese ayrım yapmadan kazandırmış; Tayip Erdoğan'ın oy hanesine bir artı puan da burası yazdırmıştı.
Öte yandan karşısındaki muhalefet çalışmıyor görünmekle kalmayıp milletin iradesine de saygı göstermemekle suçlanıyordu. Milletin cumhurbaşkanı adayı Mansur Yavaş'ı değil de kendisini aday göstereceği düşünülen Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliği ile kurulan 6'lı masa sallanıyordu. Ahval ve şerait böyle iken, Erdoğan'ın ülkeyi bir dönem daha yönetecek olması kaçınılmaz duruyordu. Çünkü Erdoğan henüz göz boyamaya, seçim için saçmaya savurmaya başlamamıştı bile.
Bunlar 2023 yılına girerken yaşananlardı. İşin ilginci ise senelerdir 2023, 2023 diye diretilmiş, cumhuriyetin bu yüzüncü yılı AKP için bir propaganda haline getirilmişti. Öyle ki artık bir efsane haline gelen 2023 yılında Lozan'ın gizli maddelerinin iptal olacağı ve Türkiye'nin birtakım boyunduruklardan ve yasaklardan kurtularak hızlıca gelişeceği söylentileri yayılmıştı. Bu noktadaki düşüncelerim ise şöyleydi: Daha 2023'e girmeden bu denli puan toplayan Erdoğan, 2023 propagandalarını arkasına alır ve birkaç hokus pokus ile halkın gözünü de boyarsa, seçimi kazanması işten bile değildir. O noktada Erdoğan'ın seçimi kazanamaması için tek bir olasılığa bağlı kalacaktı ki, bu Mansur Yavaş'ın adaylığı olacaktı. Peki 2023'e girdiğimizde ne oldu? Beklenen olmadı. Hatta beklenenin tam tersi oldu. Borsa çakıldı. Küçük yatırımcı soyuldu. Asgari ücretliye yapılan zam memura yapılmadı. Emekliye yapılan %25 zam müjde niteliği altında açıklandı. Bunlar Tayip Erdoğan'dan ziyadesiyle puan silmişti. Lakin hala daha eli güçlüydü. Gelgelelim, sallandığı düşünülen 6'lı masa, yayımladığı bir mutabakat ile aslında o saatler süren toplantıların gerçekten milletin ve devletin bekası düşünülerek yapıldığını herkese gösterdi. Bu, muhalefet adına büyük bir artıydı. Akabinde seçimin mayıs ayında yapılacağı kararlaştırıldı ve gözler muhalefetin açıklayacağı adaya çevrildi. Çünkü seçim tarihi açıklandıktan sonra adaylarını açıklayacağını beyan etmişti Kılıçdaroğlu. Seçim tarihi açıklandı: 14 Mayıs. Kılıçdaroğlu da bu açıklamadan sonra 14 şubatta adaylarını açıklayacağını ilan etti.
Saatler işledi, günler günleri kovaladı. Ve, çirkin, namussuz, liyakatsiz, şerefsiz müteahhitlerin ve yöneticilerin betonları, demirleri mazlum halkın üzerinde devrildi. Büyük bir deprem Türkiye'nin güneyini Kahramanmaraş merkezli olmak üzere 10 il dahilinde vurdu. Şimdiye kadar bu depremde 40 bin insan öldü. Tahminler ise 100 bini aşacağı yönünde. Gelgelelim Erdoğan bu işe çok sinirli. İnsanların ölmesine üzgün değil de kaybettiği oyların oranına sinirli. Çünkü bu deprem ile bu dakikaya kadar topladığı tüm oyları tek kalemde silmiş, üzerine birkaç puan da eksiye düşmüştü. İlerleyen deprem süreci ise ona gittikçe puan kaybettiriyordu. Atılan her adım basiretsiz, her iş hüsranla sonuçlanıyordu. Depremin ilk iki günü ortalarda gözükmeyen devlet, üçüncü günü enkaz alanına varıyor, dördüncü günü interneti keserek insan hayatına kasti bir müdahalede bulunuyordu. Erdoğan ise ancak dördüncü günde depremzedeleri ziyaret etmeyi akıl edebiliyordu.
Durum artık aşikar. Seçime kadar gündem belli. Bu şartlar altında Erdoğan'ın kazanması büyük sürpriz olacağı gibi böyle bir durum bize ancak şunu gösterecektir: Sizlere müstahak!
Deprem ile sivrilen başka bir isim daha oldu: Muharrem İnce. Gerek sağduyulu ve akla yatkın konuşmaları, halkı teskin eden açıklamaları olsun gerek deprem bölgesine ilk giden siyasi olması olsun İnce'ye hatırı sayılır puan kazandırdı. Şahsen oyum olsa İnce'ye vereceğim lakin seçim zamanı askerim.
Neyse, iç siyaseti burada noktalıyorum. Yazı tahmin ettiğimden daha da uzadı. Bu yüzden yazının dünya kısmını biraz daha hızlı ve özet halinde geçeceğim.
DÜNYA SİYASETİ, GÜNDEM VE EKONOMİ
Dünya siyaseti dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen elbette ABD olacaktır. Hala daha dünyanın polisliğini yapmak vazifesini üstlenen ülkenin dünya çapında irili ufaklı 800 civarı üssü, 320 binden fazla da askeri bulunuyor. Günümüz süper gücü ekonomi, finans, kültür, dil, sinema gibi birçok yerde hala daha başat gidiyor. Bugün tüm dünya İngilizce konuşurken Hollywood filmleri izliyor, Amerikan pantolonları giyiyor ve dolar alıp satıyor. Hal böyle olunca, siyaset de gündem de onlar tarafından belirlenen şeyler. Peki bugün gündem ne? Dün ile aynı: Savaş!
2022 şubatında Rusya Ukrayna'ya girdi. Birçokları Rusya'dan hızlı bir galibiyet bekliyordu lakin olmadı. Ukrayna gerek Batı'dan aldığı maddi ve askeri destek ile gerekse mazlum manevi duyguları ile büyük bir direniş gösterdi, gösteriyor. Başlangıçta savaşın kaç günde biteceği konuşulurken şimdi savaşın Ukraynanın galibiyeti ihtimali üzerine bahisler oynanıyor. Bu işten karlı çıkan kim sorusunun cevabı ise yok. Tarih bunu göstermiştir ki savaşın kazananı yoktur.
Bu konuda sıcak bir gündem olarak geçtiğimiz günlerde Amerikan devlet başkanı Joe Biden'ın Ukrayna ziyareti ele alınabilir. Şüphesiz bu destek amaçlı bir ziyaretti. Hemen ertesinde Putin'in yine savaşın ilk zamanlarında yaptığı gibi bir stadyumda halka seslenişi de buna karşılık bir gövde gösterisi olarak yorumlanabilir. Bu iki olaydan bizim yapacağımız çıkarım ise şu: Bu savaş daha çok su götürecek. İki taraf da kararlı ve dirayetli. Ne koca Rusya yıkılmayı göze alabilir ne de şanlı Ukrayna'nın geri adım atacağı var. Ok yaydan çıkmış durumda. Bu ise dünyayı da içine alacak bir kıskaç demek. Çünkü savaş sürdükçe ülkeler üzerindeki siyasi ve ekonomik baskılar sürecek.
Burada senelerdir süregiden bir stratejinin çatlamasından bahsedilebilir. Rusya'nın Avrupa entegrasyonu ile Batı daha güçlenecek ve birlikte Çin'in üzerine yürünecekti. Hesap buydu. Lakin şu an duruma bakınca, gerek Rusya üzerine uygulanan ağır yaptırımlar, gerekse Rusya'nın Batı'nın ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğüne yaptığı vurgular tarafların arasını gittikçe açmakta. Lakin bu siyaset. Ne zaman ne olacağı belli olmaz.
Burada Rusya ile Türkiye arasındaki yakınlığa da değinip geçmek gerek. İki ülke arasındaki ilişkiler savaş başladığından beri daha da gelişmiş durumda. Rusya'nın Türkiye üzerinden yaptırımları delmesi bunun en büyük nedenlerinden. Ayrıca her iki ülkenin de Suriye'de bulunuyor olması, tarafları yine birlikte çalışmaya iten bir durum. Rusya Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırıp kendi yanına çekme derdinde iken Erdoğan ise teamüllerinden ziyadesiyle uzaklaştığı Batı'dan bulamadığını Doğu'nun otokratik kollarında aramakta. Akkuyu Nükleer Santrali'ne peşin ödeme yapması ve Botaş'ın ödemesini bir yıl ertelemesi ile seçimlerde Erdoğan'ı açıkça destekleyeceğini gösteren Putin, bu karışık tiyatro sahnesinde bir sonraki adımını nasıl ve nereye atacak, merak konusu doğrusu.
ÇİN - İRAN - AZERBAYCAN
ABD'yi ekonomi konusunda tahtından eden Çin, bir süper güç olabilir mi? Şüphesiz birçok noktada ABD'ye karşı dezavantaja sahip bir ülke Çin. Ne dilini ne de sinemasını şimdiye kadar ihraç edebilmiş değil. Eğer bir ülke süper güç olacak ise bu sadece askeri ve ekonomik güç ile olmayacaktır. Bunu kültürel güç ile de desteklemesi gerekir. Çin'in bu noktada büyük bir eksiği olduğu kesin. Ayrıca dışarıyı bırakalım biz içe yönelelim politikasına da dönüş yapmayı amaçlayan bir ülke var ortada. Lakin içeride de büyük sıkıntılar mevcut. 1.5 milyar nüfuslu bir ülke ve baskıcı bir rejim. Nereye kadar gider böyle belli değil. En son yaşanan ikinci kovid kapanmaları halkın direnişi ile kaldırıldı. Tayvan problemi ise hala masada. 2027 yılına kadar bu ikili arasında bir savaş çıkabilir. Rusya - Ukrayna savaşı bu anlamda 3. Dünya Savaşı'nın başlangıcı sayılarak topyekün bir savaştan ziyade bölgesel büyük çapta savaşlar bizleri bekliyor olabilir. Bu noktada Orta doğu ve Asya elbette başı çekecektir.
Çin'in önemli ortaklarından İran'da ise sular tam anlamıyla durulmuş değil. Eylül 2022'den beri devam eden protestolarda halk molla rejimini henüz tahtından edemedi. Edebilir mi, emin değilim. Lakin bu durum Azerbaycan'ın elini güçlendirmekte. İran'ın güneyinde 30 milyon Azerbaycan Türkü yaşamakta. Ve son yaşanan Azerbaycan - Ermenistan savaşında İran Ermenileri desteklemişti. Bunun nedeni ise Azerbaycan'ın güçlenerek İran içerisindeki kendi güçlerini harekete geçirebilecek olmasıdır. Üstelik savaş sonrası Zengezur koridoruna da karşı çıkan İran bu koridorun kendi topraklarından geçirilmesini talep ediyor. Bu elbette, çok saçma bir istek. Ama eğer bu isteği taraflara kabul ettirebilirse o zaman oturup İran'ın sahip olduğu gücü düşünmek gerek.
Türk dünyasının birliğinden, dirliğinden söz edilecekse bunun en önemli merhalelerinden birisi şüphesiz Zengezur koridoru olacaktır. Böylece Türk dünyası, başta Türkiye ve Azerbaycan başka herhangi bir ülkenin sınırlarına girmeden karadan direkt bağlantıya sahip olabilir.
FİNANSAL PİYASALAR, DOLAR, ALTIN, GÜMÜŞ, FAİZLER VE BORSALAR
DXY ve FAİZ
Finansal piyasaları 2022 yılı için özetle analiz edecek olursak; Amerikan Dolarının ve faizlerinin enflasyon ve savaş kaynaklı yükselişi ile borsaların ve değerli metallerin baskılanması çevresinde değerlendirebiliriz. 2022 başında 95 seviyelerinde olan DXY sene içerisinde 115 zirvesini görüp 104 civarında seneyi tamamladı. Bugün, yani 23 şubat itibarıyla da 104.550 yani sene başı seviyesine dönmüş durumda. 2023 yılı içerisinde 100 civarını gören DXY tekrar yükselişe geçerek piyasalardaki tüm varlıklarda satış baskısına sebep olmakta. Öte yandan Amerikan 10 yıllıkları 2022 yılına %1.50 seviyelerinde başladı ve yıl içerisinde %4.32 ile zirve yaptı. Yılı %3.90 civarında kapatan 10 yıllıklar bugün itibarıyla yine bu seviyelerde. Piyasalar için bu süreçte en önemli göstergelerden biri olan faizlerin ilerleyen süreçte yine yükselmesi ile riskli varlıklarda satış beklentim mevcut. DXY sene içerisinde tekrar 115 hareketi yapıp piyasaları soyup buradan ikili tepe ile aşağı salabilir.. Piyasalar ile ilgili diğer bir endişem ise 2 yıllık Amerikan faizlerinin %4.70 sularında olması. 10 yıllıklardan daha yüksek olması kafa karıştırıcı olmakla birlikte bir sıkıntıya işaret ediyor olabilir.
ALTIN VE GÜMÜŞ
2022 yılına 1820 dolar seviyelerinde başlayan altın sene içerisinde 2060 dolar ile zirveyi görürken seneyi başladığı seviyelerde 1824'te bitirdi. Bugün ise an itibarı ile 1823 dolar seviyelerinde sürdürmekte. Dolar ve faizlerin yükselişi buranın üzerinde de baskı kurmakta. Bu baskı ile 1730 seviyesinin dip olabileceğini buradan alacağı tepki ile tekrar yükseleceğini düşünüyorum. Altının dolar karşısında zayıf ve ucuz kaldığı aşikar. Gümüşte ise durum çok farklı değil. 2022 yılına 23 dolar seviyelerinde giren gümüş 27 dolarda zirveyi görüp seneyi 23.700 seviyelerinde bitirdi. Şu anda ise 21.300 seviyelerinde işlem görmekte. Bu açıdan bakınca altına göre daha ucuz duruyor. 20.200 seviyeleri burada dip olabilir. Buradan tekrar yükselişe geçip seneyi karlı bitirebilir.
PAMUK, PETROL VE DOĞAL GAZ
Pamuk 2022'ye 113 dolar seviyelerinde giriş yaptı. 155 dolar ile zirveyi gören pamuk, %50'ye yakın bir düşüşle seneyi 83 dolar civarında kapattı. Bugün ise 82 dolardan işlem görmekte. Burada havaların soğuması ile bir atak bekliyordum ama olmadı. Pamukta satışın devam ederek sene sonunu 50 dolar seviyelerinde görebileceğini düşünüyorum. Bakalım neler olur.
Petrol ise geçtiğimiz senenin en çok konuşulan enstrümanlarından biri, belki de birincisi idi. 2022 yılına 77 dolar seviyesinde başlayan petrol, şubat ayında savaşın başlaması ile kısa sürede 140 dolara ulaştı ve buradan satış yiyerek seneyi 85 dolar seviyesinde kapattı. Şu an ise 82 dolar üzerinden işlem görmekte. Brent petrol bu arada. Petrol konusundaki beklentimi burada hemen belirteyim, uzun vadede petrolün 230 dolar seviyelerine gideceğini, aşağıda ise maksimum 70 dolara kadar düşeceğini düşünüyorum. 70 dolar altını beklememekle birlikte bu seviyeler güzel bir alım fırsatı verebilir. Şimdilik bu enstrüman yatışta...
Doğal gaz ise 2023'ün en volatil ürünlerinden biri. 2022'ye 3.75 dolar civarında başlayan enstrüman 10 dolarda zirvesini gördükten sonra buradan aşağı bir şelale misali düştü. Seneyi 4.50 dolarda kapatan enstrüman 2023 yılında 2.13 dibi gördükten sonra şu an 2.50 dolar civarında işlem görüyor. Aşağıda 1.70 dolara kadar salınma ihtimali hala masada olan enstrüman seneyi 3.50 dolar civarında kapatabilir.
EURO/DOLAR - USD/TRY VE GRAM ALTIN
Euro geçtiğimiz senenin gazilerinden. 95 sent civarına kadar düşen parite bu sene 1.10 tepeyi görüp 1.05'e geriledi. Zirveyi daha önce 1.12 diye tahmin etmiştim. Dönüşte ise 85 sent hedefimdi. İlk fırsatta 97 sent, sene sonu için de 85 hedefi gelebilir. Bakalım.
Yurt içinde ise işler pek iyi değil. Malumunuz dolar baskılanmakta. Lakin bu sürdürülebilir değil. Sene sonunda doları en az 21 lira seviyelerinde beklemekle birlikte ilk hedefi 25 sonra 32 lira olarak gözlemekteyim. Lakin hükümet düşerse 25 liranın üzerinde hareket beklemem. Politik zirvem burası olur.
Gram altında ise uzun zaman önce 1625 lira hedef belirlemiştim. Buranın bu sene gelme ihtimali mevcut. Buranın geleceğini düşünüyorum.
AMERİKAN BORSALARI
2022 boyunca satış yiyen Amerikan borsaları 2023'te yoluna primli devam ediyor. Pandemi dibi 2200 gören SPX tepede 4850 gördü. Şu anda ise 4020 seviyesinden işlem görüyor. Buranın seneyi 3400-3500 seviyelerinde kapatmasını bekliyorum. Borsalarda satıcıyım. Dow Jones da zayıf görünümünü sürdürüyor. An itibari ile 33200 seviyelerinde. 29400 ve 26700 beklediğim seviyeler. Nasdaq ise 12210 seviyesinde şu an. Burada da 9800 beklerim.
BİST
Xu100'de 3-5 sene içerisinde 17100 beklentim var. Şu an 5086 civarında endeks. Minimum 3x yapar. 221 lira civarındaki Gübre Fabrikaları, 586 liradaki Tüpraş, 136 liradaki THY ve 107 liradaki SASA favori şirketlerim. SASA'dan uzunda 30x beklerim.
BTC
BTC 2022'ye 47 binde girdi. 16 bin dibi gördü. Ve şu an 24 bin civarından işlem görüyor. Bu en sonki 16 binden 24 bine olan yükseliş bir sahte bahar gibi geliyor bana. Yukarıda gideceği maksimum nokta 30 bin görünüyor. Buradan 18-19 bine bir satış, tutunamazsa 12 bine bir iğne bekliyorum. 12 bin gelmesi temennim.
Finansal piyasalardaki düşüncelerim ve tahminlerim böyle. Elbette hiçbiri yatırım tavsiyesi değildir.
Yazıyı burada sonlandırıyorum. Okuduysanız bir yorum bırakın ve esen kalın.
Not: Bu yazı 23.02.2023 tarihinde kaleme alınmıştır.
Murat Çalık
2023-02-24T11:39:22+03:00Teşekkürler
Meriç Koç
2023-02-24T08:28:36+03:00Çok iyi bir yazıydı.