Hırpalanmış sözlerden taçlar biriktirme dilinde.
Onlar birer çöp, artık, aşağılık kara lekeler.
Yalan sana hiç yakışmıyor.
Haylaz bir uyuşukluk beni ele geçiriyor.
Ve itina ettiğim, beni zedeleyen, birden çok kez öksürten bir anıyla kaldırımın birinde göz göze geliyorum.
Gördüğüm tek şey bir yama.
Bir acıma.
Bir ur.
Yalan sana hiç yakışmıyor.
Ucuz köprülerden bizim dört yol ağzına bir aşk inşa etmek değil bu.
Ya da tüm sadakatini öğüterek ellerinde beni kirletişin değil.
Bu bir kanıksama.
Ötelenmiş şırıngalardan aşılanıyorum durgun dünyaya.
Yalan sana hiç yakışmıyor.
Savrulan otobüslerden birinde, gece yarısı belki de, gümüş suların akıyor ayaklarımın dibine.
Yirmi iki kez dağıtıyorum kartları.
Yirmi iki kez beni unutma istiyorum.
Yirmi iki kez beni hatırla.
Hayalarından vuruluyor anı.
Kaldırımı kazıyorlar içimden.
Bu bir acıma.
Gördüğüm tek şey fosforlu bir ayna.
Bölünüyor kelimelerin arasına sıkışan tüm anlamlar.
Israrlı çatılardan eksik babalar toplama daha fazla.
Yirmi iki kez.
Gıdıklanıyor benim tacım.
Ve düşüyor dilimden.
Kırışık, onarmaya elverişsiz yaralardan pasaklı elleri geleceğe çıkarma.
Yirmi iki kez.
Beni hatırla.