Gecenin kendisini bir güne mutlaka bağladığı bir anında yaşamaya başladığım ve tekrardan bir bağlantı noktasında yazmaya başladığım güne merhaba. Gecesinde, yabancı bir şehirdeydim. Ya da ben yabancıydım şehre. Her zerreme kadar huzur, heyecan, özlem, mutluluk doluyken dalıp gittiğim uykumdan mahmurca sabaha başladım. Kaç kat yorgunum bilmediğim, uykum yarım mı yamalak mı hesaplamadığım, açlığımın aklımdan geçmediği ama karnımın ağrıdığı, -heyecandan ağrıdığı- uzun zaman sonra doyacağım bir güne uyanacağımı bilme hissi bana yetti de arttı. Yanında eksik etmediğim telaşlara, kaygılara, sakarlıklara bugün aldırış etmeyecektim. Etmedim de.


Sanki bir diyet molasında çikolataya sarılmışım. Sanki en sevdiğim çocuk oyununa rastlamışım oynuyorum aynı mahallelerde. Kafam küçük.


Aynı telaşla devam ediyorum günüme. Birkaç saatin lafı olmaz ama ağır ağır akmasaydı zaman memnuniyetime memnuniyet katardım. Bazı günler bunu hak etmeli diye düşünüyorum. Toz konduramadığınız günler... Siyah kuğular da dahil.

Neyse saatler geçti mi geçti. O ara ne yaptım hatırlamıyorum ama zaten bana sorulmadı. Kalkıp birkaç duman üfledim içten. Sonra tekrar kalktım yerimden. Sanki yüz yere oturmuşum. Diken üstündeyim misafirlikten kaynaklı. Ağırlamayı hep daha çok sevmişimdir zaten. Yazdığım gibi yaşadım tıpkı. Düşünüyorum yürüyorum duraksatıyor fikirlerim sonra. Sırasal işlemlerim beni bekliyor. Sonra kuşandım ne kadar kuşanabilirsem. Aynaya göz kırptım olmazsa olmaz. Elim kalbimde ağzımda. Bir bekleyiş ki hiç böyle beklenilmemiştir. İddiaya da girerim kim isterse. Sanki doğduğumdan beri bugündeyim. Bilmediğim esnaf yok hepsinden alışveriş yapmışım, kestirmeler ezberimde. Beklerken öğrendim. Hiç taksiye binmedim ama hepsi dolandırmış beni. Ey sevgili gün, beklemek bu kadar mı hayattan?

Sabah on buçuk olmamıştı. Bıraktım kendimi bir çift kola. Beklediğim sürece değecekti yine anladım.


Birtakım şapşallıklar ve şaşkınlıklarla zaman öyle böyle geçti. Yine göbeklerin etrafında en az beş kez dönüldü. Ters istikamette gidildi. Sonunda o kahvaltı edildi mi edildi. Tüm rutini tamamladıktan sonra "Oh be!" dedim. Dünya varmış. Ne de çok özlemişim yaşamayı. İçime doğanlar, aklımdan geçenler dilime düşüyor. Şanslıyım :) Gün bana ne güzel gülüyorsun.


Tüm ara vakitleri kendimden bile sakınıyorum. Kırışmasın hatırlarda.


Delicesine akıp giden bir suyken zaman çok nankör. Yutuverdi günü. Gecesinin ışığı bol ama insanlarla aynı şeye bakmıyorum. Dizlerimde sevgim dinleniyor. Şarkı dileniyor kulaklar. Bir de ateşin ritmi var.


Yine de tepelerden izledik var oluşu. Yine gökler altında günü gün ettik.


Bu şehir daha çok yani saatlerce anlamda iyi gelmeliydi. Daha karışmadığım kalabalıklar, arkamda eteklerle olmayan fotoğraflarım... Vedalar başka ne düşündürür?

Sonunda ikamete varma mecburiyeti yolda ayakkabımın tekini düşürmüşüm gibi hissettirdi. Finalini de yazıya dökerek yapıyorum, kanıt lazım.