"Farzedin ki maktul (öldürülmüş) özgürlüğümüzün kanları vatan toprağına damlamaktadır. Kanilere (dokunaklı söz söyleyenlere) gerek var mıdır bu vakit? Söyleyin. Ağıt yakıp oyalanırken taavvuk mu (gecikme) istiyoruz? Söyleyin. Sereyan ediliyor Anadolu'nun dört bir yanı. Feveran duygular tepiniyor âhlarımızın üzerinde.. Gece (karanlık) mahbemah (aydan aya) geziyor bayrağımızın renginde.. Avam-ı nas(okuma yazma bilmeyen) olan kimseler için dökülüyor eflak( gök) üzerimize. Fakat, giryan (ağlatı) duvarları gözetmeksizin yıkıp ilerleyecek güçte azizidir bu millet. Ehl-i ırz'ın (namuslu kimselerin) isimleri kazanılacak olsada mezar taşlarına inanıyorum ki naverdlerden (savaşlardan) sonra, mütebaki (geri kalan) mütebessim (gülümseyen) vatandır bu toprak. Azminiz, güçlü silahtır efendiler. Dindirin feryatları, bu bir kurtuluş ziyasıdır. Bu bir hak, bu bir vatan müstahlisidir (kurtarıcısındır).
Efendiler gelecek olan hukuk mübtenidir. (Kurulmuştur) ve millet haklarını müskit eden (susturan) fertlere birer yumruk olacaktır…”
5 yıl önce 29 Ekim’e özel bir tiyatro canladırmasında yer alan yazım.