Ben öyle bir kızım, laftan sözden anlarım. Gerekirse aş haddini ama anlayacağım bir dilde konuş. Bir umut bırakma, kalbimi kırmamak için kıvranma; belkilerimi elimden alacak bir cümle kur hadi. Biliyorsun; öyle iki arada bir derede, hem serden hem yârdan geçe geçe. Ben yoruldum, eksildim; bak kendime mahcubum ama yine senin yüzüne bakamıyorum. (Ama gözlerinin içine bakarak küfretmiştim, hem de kilometrelerce uzaktan!)


Kışı atlatamadık, çünkü karlarımı eritecek bir yazım yok benim; yok işte turunculuğunu seyredecek bir hazanım. Ben bir eksik kızım, ara sıra perakende üç-beş satır yazarım.

(Bu kız yazmış buraya kadar; derdi kiminle bilmem, muhatabı kim, bilmem. Ruhumun perçemlerini dalgalandıran bir rüzgardı okumak, böylece dayandım anlaşılmazlığa ben.)


Hatırlar mısınız, benim Allah kitap yazdığım dönemdi. Dilimin ucunda sipsivri bir isyan; demiştim ki: "Rab, nasıl ayırdın o yâri yolumdan ve hayatımı rayından?"

Şimdi bende konuşulacak yâr yok. Şimdi bende yol aşılacak ray yok. Bende seni hiç incitmeyecek bir utanç var, bende seni kaş çatmalardan gayrı tutacak bir çocuk. Bazen güneşi doğuramayan göğüm ben, bazen yağmuru ağlayamayan bulut. En çok da kutsalını dökemeyen kitap. Hatta içimde hep aynı ayet "Sen dünyadaki her şeyi harcasaydın bile onların kalplerini birbirine yaklaştıramazdın." diyor. "İnsan bilmediğinden hüküm giymeyecek." diyor başka bir ayetse. Unutuyorum gidiyor. (Bu kız yine Allah kitap yazıyor.)


Ceplerimi karıştırıyorum, göğsümdeki esenliği çıkarıyorum çarşı pazarda. Satmaya döküyorum ebruli gözlerimi. Eğer ben kör olsaydım da sen yüzüme el sürseydin; kabul ben Züleyha değilim; Leyla, Şirin; hiç. Olsa olsa her çıktığı vakit miraca, lanetlenen Zühre olur benden. Belki Merih olur adım yıllar geçerken. Belki gürgenden bir tabutum olur. Belki bir mezarım olur, belki mezarım yükselir de dağ olur. (Benim bu yükseklik sevdam beni bir keresinde, bir uçurumdan aşağıya atmıştı.)


"Dikiş tutturamayışımızın sebebi farklı kumaşlardan olmamızdı." Kendime bunu beş dille, üç alfabeyle, o Doğu müziklerinden çaldığım cümlelerle tekrar ediyorum. Ama kırk yıl sonra da olsa gelirsen, Züleyha olmasam da, seni görünce yine on sekiz yaşına gireceğim. Çünkü ben seni hep ana dilimde seveceğim. (Bir rivayete göre bir gün mutlaka olurmuş, olmaz diye adına yemin yakılan. İşte bunları o zaman yüzüne söyleyeceğim.)