Ne yaptın oğlum bunca yıl?" diye sormuştu kadın.
O da "Hiç" demişti "Durdum öyle."
Peki, şimdi ne yapacaksın?
"Yoruldum durmaktan, bir şeyler yapacağız işte."
"İyi de ne?"
Abidin hiç bir şey yapmayacak ve durmaya devam edecekti. Ölene kadar. Sonra da yok olup gidecekti. Hiç gelmemiş gibi. Dünya üzerindeki insanlardan farklı olarak. Çünkü bütün insanlar bir şeyler yapmış, yapıyor ve yapacaktı. Hatta öldükten sonra bile. Bazıları cennete gidecek, bazıları doğaya karışacak, bazıları da yeniden doğacaktı. Kimse abidin kadar yok olup gitmeyi göze alamıyordu. Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için Abidin hariç, herkesin, içine gömüldüğü bir piramidi vardı. Ama abidin fazla ölü görmüştü. Hayatı boyunca bir savaş alanında yaşamış gibi. Dünya üzerinde hayatta kalan en son insan kadar ölü görmüştü. Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için. Var olmaktan yeterince korktuğu için.
Bu hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatmayacağını anlamıştı. Biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı.