Tanrı bana keskin bakışlar ve çatık kaşlar vermemiş. Baktığında insanları titreten tipler vardır bilirsiniz onları işte! Gözleri ile sizlere zehir gibi bakarlar ve görme işinin ötesinde emir kipi ile iletişim kurarlar. Çözülemez durumların panzehiri olurlar genelde ve siz böyle bir kurtarıcıyı bekler gibi zamana sığınırsınız. Sadece bir bakışı ile yaptıklarının listesi ile alışveriş listeniz neredeyse aynı kalabalık görüntüye sahiptir. Günlük bir ihtiyacı karşılamak gibi değil de sanki her gün yeniden ihtiyaç duyar gibi. Bir fabrikanın dişlilerini çevirmek üzere kepengini açıp işçilerin soluk yüzlerini oraya getiren servis aracının basamaklarına basarak inmek gibi.


Tanrı bana geniş omuzlar ve kaslı kollar ile donatılmış bir beden vermemiş. Vurduğunda kapıları, menteşelerinden ayıranlar vardır bilirsiniz onları işte! Tuttuğunda sizleri, demirin demire kaynaması gibi kemikleriniz ellerine nüfuz eder. Genelde sıcaktır bedenleri onların ama arkasına saklanmak istediğiniz bütün duygulardan uzaktırlar. Sanki dağın yamacına kurulmuş bir köy gibi hareket ederler. Hiçbir yere gitmez ve hiçbir yerden gelmezler sadece zamanın geçişini izlemek ile yetinirler.


Tanrı bana uzun ve ince bacaklar vermemiş. En uzun mesafeleri göç eder gibi hızlı hızlı adımlayanlar vardır, bilirsiniz onları işte! Bacaklarını kanatları gibi kullanıp gökyüzü yerine asfaltta süzülürler. İncecik bedenleri vardır ve her yere, her şekle ayak uydurur, herkese tahammül ederler. Gittikleri zaman arkasından bakar ve ufku görene kadar sabit, hareketsiz, bir gölge olarak kalırsınız sokakta. Özlemden bahsederken özlemeyi katletmek için adım atarlar gideceklerini bildikleri görünmezliklerin ülkesine, gözyaşları eşliğinde. Gelmek hiç yazılmamış gibi lügatlarına, hep yabancıdırlar gittikleri yerde. Bir şehrin havasını solumak bir yere dursun, havaya karışmak için adımlarlar kaldırımları. Uzun ve ince bacakları da kaderleri gibi ahestelikten uzak hayatlarına vabeste.


İnsanların insanlara olan fiziksel üstünlüklerinden yana, benim vasat olmamı sağlayan mağara adamı atalarıma şükran duyuyorum. Akıllı bir adam olduğumu da söyleyemem, bu durumda zeka konusunda da cömert davranılmamış olduğunu kabul etmeliyim. Karanlık odalarının kapıları sonsuzluğa açılan bir kalp verilmiş, tüm bunlar yerine. Kan yerine vücudumun tüm ücralarına gecenin soğuğnu ve karanlığını pompalamakla görevli bir kalp. Bulunduğu yeri lime lime edecek bir gizlilik. İçinde kimseyi barındırmamak üzere tasarlanmış bir saatli bomba. Görevini yerine getirmek ve başka hiçbir şey ile meşgul olmamak üzere programlanmış bir bekçi köpeği. Darağacına asılmış ipteki ilmek...


Ayılmak istemediğiniz o sarhoşlukların bahanesiyim ben. Bütün bir geceye mâl olmuşumdur, zamana ya da kangren sonucunda kesilip atılmış bir organa. Alkolün damakta bıraktığı tadın, bilinmezlik üstünde bıraktığı dünyada atıldı tohumlarım. Muhtemelen babam da sarhoştu tüm bunlar olurken. Tam bana yakışan bir davranış değil mi anne? Tüm isabetler karavana ve tüm stoklar paravan. Kronik bir rahatsızlığım ben, vücudunuza yer etmiş, bütün hayatınızı etkiliyorum. Herhangi bir ilacı kullanıp atamaz, defedemezsin bedeninden. Sadece ben istersem terk ederim narin, gafil ve sefil vücudunu. Yeni moda hislerin kainat üzerinde bıraktığı izlerden parmak izi yaptım kendime, gittiğim yerlerde tanınmak için. Doktorların teşhislerinden kurtulmak için tanı beni ama tedavi olma, duacı ol. Şifa da tanrının sana bahşettiği bir yolsuzluk, kuraklık, yalnızlık.


Baştan savma adaletsizlik, suç ve ceza. Karşılaştırma yapmamak gerekir böyle zamanlarda. Hayat diyorum bazılarına kısa, bazılarına gereksiz uzun, çoğuna saçma. Bir mavnada doğdum ben, öyle dedi annem. Deniz suyunda yıkamış beni. Hiç ağlamazmışım, her uyuduğumda öldüm sanmış ve ben her defasında uyanmışım, şu arsızlığa bakar mısın? Yıldızların sesi kaldı o zamanlardan hatıra kulağımda. Yakamoz ile kardeşiz çünkü tenimde ay. İltihaplar da sayılı reçetelerde. İnsan diyorum! Özlem doluyor böyle gecelerde, balık kardeş. Eli kulağında fitnenin, şimdi gelir serilir aramıza. Ne yıldız kalır geriye ne de iltihap kulakta. Salyangoz denize aşık, deniz aya, ay da kana.


Medet umuyor ekmekten buğday, topraktan insan. Kapat gözlerini ecem, belirsizlik gelip buluyor seni. Birikiyor, biriktiriyor ama kimsede beden bulmuyor. Gecem buluyor beni bilmecemde ve tutukluk yapıyor dilim ilk hecemde, kimin bu abstre?