bir bedenin ölüsü açıklayabilirdi dünyanın dönüşünü.
bunun cevabını veremezdi işte o zaman damara basılan iki parmak.
size nasıl anlatsam,
mesela annem beni ölümsüz yazıyor duvarlara
ben ona kırgınlığımı anlatıyorum.
"yaşam" diyorum
"içinden sağ çıkılmasa da bir işe yarar."
ben annemi karalıyorum.
ancak bu kadar anlatabiliyorum fazlasını terazinin ve eksikliğini adaletin.
gökyüzüne sayıklayan eller görüyorum,
pencereden seviyorum yağmuru ve görür görmez ıslanıyorum.
yağmur zerreciklerini boyuyorum annem geliyor aklıma
gözleri yanağına su serpiyor
bak ütopyalar bunu anlatamıyor ama annemi seviyorum.
kızgınız.
yağmurun yağması politik bir sorun olmamalıydı
ve öleceksek bir anlamı olmalı.
bir çiçeği öpünce elbet büyürdü asıl çocukları sulamalıyız.
bu dünyayı kurtaracaksak çocuklardan başlamalıyız.
borsaları yakmalıyız ve
dünyayı yangın merdivenlerinden dışarı çıkartmalıyız.
kutuplarından tutup soğusun diye yuvarlamalıyız.
nihayet insanı insandan kurtarmalıyız bir şeyler yaşasın
evet, insanı hiç insan olmamışların elinden
yeter ki yaşatılsın bir şeyler.
dünyanın yuvarlak olmayışına kırgınız
herkes ölür ama herkes yaşamaz.
kızgınız da biraz
öyleyse yaşamak da küreselleşmeli ölmek kadar en az.
bu dünyayı kurtaracağız
ve yaşayabilsinler diye ölmek zorunda kalmayacağız.
sarıldıklarımız gözlerimize dolar bizi anlayamaz
eğer inandıysanız komünizme
yeşildir kapitalizme kanmanın rengi her mevsim
sarıldığınız dolar bunu açıklayamaz
şimdi yediyi de bulmuş diyorlar çok kravatlı gezen bürokratlar
bardak, hesabını dolandan değil taşandan sorar
yükselebilsin diye bir diğeri eğilmek zorunda kalamaz
hayır, ben simetri hastasıyım sırtım eğri duramaz
bu yüzden adımız, günebakamaz.
demokrasiyi ayaklarına bekliyorlar
ben dünyayı terk etsek diyorum
böylece annemden vuruyorlar beni bir kere daha
annem artık ölüm yazıyor beni duvarlara
sekülerlikle yontulmuş tahta bacaklarımız
yokuş çıksak, arşa varsak da para etmiyor,
denkleşmiyor hiçbir kağıda.
koca bir bedenin cansız duruşuna "ölüm" diyorlar
ve ölenler
ölüm kadar konuşulmuyor burada.