İfritlerle donatılmış müfrit sofralar kurulacak
Şehri saran, bacalara kadar sirayet etmiş taun bu masalarda son bulacak
Bulunduğumuz settarın yanına yediklerimizden birer kabir kazılacak
Orduların kalbgahı dağılacak, kulaklar tıkanacak
Naiyeler kötü haberleri şimdiden duyuracak
Sığıtçılar ağıtları ağırdan, iddetliler kefeni kahırdan yakacak
İrşad üzere dikilmiş tabelaların üzerindeki lafızlar hafiften kaybolacak
Vech eşkıyalardan, soytarılar ruhbanlardan, ruhbanlar kurganlardan sorulacak
O günün şiarı belirdi zelzele-i sekerat birazdan başlayacak
Ruha (sûr'a) birinci üfleniş
Kulakları paklayan racife duyuldu.
Ve varlık acbüzzenebden tekrar doğdu
Beşikler adim kabirlere sokuldu
İnleyen bebeklerin sesi havf ve recadan boğuldu.
İrtihal midir başlayan, kerr midir son bulan?
Şehrin aşağısından koşarak gelen adamlar iyi haberler getirmiyor
El bilekleri kesik müdebbireler intihar için ihtilale kalkışmış
Melamiler sarıklarını yakıyor, mecruhlar urganlarına uygun meşcereler arıyorlarmış
Sağırlar kulaklarını kesiyor, şakk-ı sadr herkesi bir bir yakalıyormuş
Temerrüd etmenin anlamı yokmuş, telakki ise artık bize uğramaz olmuş
Adilane olmayan ne varsa talan olmuş.
Ab-ı adalet arşa değin taşar olmuş.
Kuyruk sokumlarındaki sızı giderek insanı inletir, alemi netceder olmuş.
Savaş adeta bir sanat gibi kendini izletir, ganimetler elleri pisletir olmuş
Ben bu harbin bir parçası olarak, günahımdan bi’ haber kalemime kanımdan mürekkep dolduruyorum
Silah arkadaşlarım beni ahdi bozmakla itham ediyor
Bir bozguncuymuşum, yek bir ağızdan suratıma tükrükler saçılıyor
Ve ben, harb meydanındaki tek şair, kanımdan kalemime mürekkepler devşiriyorum
Uzaktan koşarak gelen adamlar kalemimi kırmaya pek niyetli
Derken onlar almadan ben uzatıyorum elimdeki tek silahı
Kendi silahımla beni vurmalarını kibar bir dille rica diyorum.
Beni asla kırmıyorlar, emrime kuşkusuz itaat ediyorlar
Harb meydanında galib olan taraftan, galib olanlar tarafından şehit düşen tek kişiyim
Fırsattan istifade cesedimden ruhumu zorlukla çıkardım
Yavaşça kafamı kaldırdım etrafa baktım
Ve gördüm ki;
Anneler bu defa ölüm sancısında, ceninler hudud kavgasında, ve babalar işin hep kaygısında
Hayat kordonu gırtlağımda, melekülmevt ayak ucumda
Gördüğüm, şahit olduğum, iman etiğim o şey şimdi tam yanımda
Hayatımın bu babında ölümle yaşamın tam ortasında
Üflendi yine bir ruh kalbimin toprağına
O toprak ki bir zamanlar taş kesmişti, tanrıtanımaz, hudutbilmezdi
Ve ademe öğretilen her şey bir gece bana da öğretildi
Ne elma yedim ne şarab içtim, ben sadece bu yoldan geçtim.
Asırlar aşırlandı, kaç dehir duraklandı,
evvel geçti, gelecek daima baki kaldı
Ve bir kız gözlerini arasatta tekrar açtı.
Sûr'a (ruha) 2. Üfleniş
Göğüs kafesimin orta yerinden başlayarak
Rahmimi kutsayarak, kuruntumu akıtarak hayt oluyorum
Elinde hasır bir iplik, bana sırıtan Pavlusa mecruh vaziyet bakıyorum.
‘Sen bir kalp casusun!’ diyerek azarlıyor beni
İğnesini daha derinlere saplıyor, ipliğini kalınca seçiyor
İstediği bu canımı yakıyor.
Nereye dokunsam kan, nereye yaslansam sürfelerden çıkan balgamlar
“Özümü arıyorum tanrım, biliyor musun?” diyorum.
“Neredesin tanrım, görüyor musun?” diyorum
“Bir ses duyuyorum, gülüyor musun?” diyorum
“Ben, o fasılda acbüzzenebden üfürdüğündenim.” diyorum
Ve karnımdan başlayarak iman tahtama kadar küflü bir çiviyle içimi deşiyorum
Her yerim kanıyor, adını bilmediğim sıvılar süzülerek yokluğuma yeminler ediyor
Tek amacım varlığımı ispat!
Elimde ufak bir kemik parçası nereden çıkarttım, nasıl buldum bilinmez
Tanrıya nüvemi ispata kalkışıyorum.
‘Belbed’ diye laf atıyor, bazısı taşlıyor fakat kanatacak yer yok.
İlliyetler aranıyor, bir takım polisiyeler oynanıyor.
Fakat hepsi boş bir çaba, feth-i meyyit dahi kurulsa bu soruya cevap yok.
Bazı sorulara cevap hiç yok
Kulakları paralayan radife duyuldu
Tan vakti karardı
Nübüvvetlerin mühürleri belirdi
Şerh-i sadr hemen yanıbaşıma getirildi
Hizip hizip ümmetler her köşeye dizildi
Ba’sü ba’del mevt şimdi, şu anda gerçekleşti
Ve ben meydan-ı mahşerin en yok köşesinde
Yalnız ve silahsız ve bi o kadar meraksız dikilmekteyim
Farketmiyorlar, farketseler bile aldırmıyorlar.
Çünkü onlar ölümün akışkan ve yakıcı ateşini yakmakla meşgul oluyorlar
Müstakil, cüretkarane, kimseye danışmadan yakılana atlayıveriyorum
Ateş yaralı yerlerimi dağlamaya başlıyor
Acı o kadar artıyor ki hissedilemez oluyor
Ve ben yanarak kendimi orada, yeniden var ediyorum.
Cesedim sağlam, canlılığım rabdan, hadsim oradan buradan
Nefesim yetmiyor, yetse üfürdüklerim, tekrar dirileceğim
Tam pes ettim derken yaratılmışlardan bir seraf tepemde bitiveriyor
Nefesime nefes oluyor, intikamımı alarak beni yine var ediyor
Katledişimi izleyenlerden toplanan akıleyi elime tutuşturuyor
Elimde katlillerimin diyeti olan kuruşlar
Bedenimde önceki hayatımdan kalan birkaç iz
Bir zamanlar bir şeyleri ihlal ettiğimden sebep
Lisanını bilmediğim yerlere ıhlal etmek mecburiyetindeyim
Menzuh bir hal üzere akreplere yem olma niyetindeyken
Yol üzeri bir menahil beni karşıladı
Hızırvari acüz bir topluluk anlamadığım bir şeyler zikrediyor
Kendinden geçercesine haykırıyorlardı;
“İşittim, gördüm, bildim, firasi bir hal üzere iman ettim.
İşittim, gördüm, bildim, firasi bir hal üzere iman ettim
İşittim, gördüm, bildim, firasi bir hal üzere iman ettim.”
Can suyumu yudumlamadan az vakit evvel
Bana orada işitmek, bilmek, firasi olmasa da iman etmek düştü.
O gün bugündür işitsem de duymam
Görsem de bakmam
Bilsem de konuşmam
Ben yalnız firasi olsun olmasın iman ederim.
O iman bazen beni rüyalarımda boğar,
Bir takım şuurüstü suretlere tanık eder
Gün ortaları hafiften canımı sıkar
Akşamüzerleri göğsüme ritim bozucu bir şüphe bırakır
O şüphe günlerce uykularıma dadanır
Uykularım!
Ah o istirahati mümkün olmayan uyanışlarım
Aklın ve naklin birbiriyle kusursuz dansını saatlerce izlediğim gece yarıları
Hevamdan mı tüm bu kustuklarım yoksa hakikatın ufak bir huzmesi mi?
Gerçek miydi..? Gerçek neydi?
Neliğini bilmediğim onca şey arasında sırtımı yaslayacak tek bir ağaç bulamayacağım.
Ağaçlar konuşmaya başlayacak çünkü
Beni oracıkta dallarıyla boğacaklar
Kökleriyle sulayıp diriltecekler sonra
Ve beni istedikleri hale gelinceye dek sarmalayacaklar
Yine de sevineceğim, bu öldürücü acıdan bir takım zevkler alacağım
Günün sonunda tüm bu yaşılanları süsleyerek ona buna pazarlayacağım
Evet ben, acısını herkese pazarlayan gurursuz bir tüccar
Ve benden sudür edecek hiçbir şey istemiyorum
Zehrim yayılmasın, taunum şehri sarmasın
Yediğim elmanın ağacından kopardığım dalla toprağa bu satıları işlemiştim.
Dalı yoluma değnek, heybemı sırtıma yüklenmiş gidiyorken
Sağımdan gelen bir yel nevcet artıklarını yazdıklarım üzerine sertçe yığdı
Yazılarım görünmez, söylediklerim işitilmez oluncaya dek fırtınayı sessizce izledim.
Ortalık duruldu, gözlerim kum parçalarından açılmaz oldu, burnum duhandan boğuldu
Oracıkta yığıldım.
Sonrasını hatırlamıyorum
Hatırlamak da istemiyorum
Çünkü hatırlamak bir şey değiştirmeyecek çok iyi biliyorum.
Esra Hızıroğlu
2024-08-10T21:47:11+03:00Devamını bekliyoruz merakla
Merve
2024-04-17T12:33:34+03:00Çok etkileyici, tebrik ederim