Bir. İki. Üç. Dört. Kavgasız iklimin gürültüsü, parlak örsünü üzengide çekiçle dövüyordu. Kımıldayan karın kası, diyafram nefesinin diyagramını çiziyordu. Beş. Altı. Çalı çırpıdan yaptığı kolyesi, korsesinin sıkıştırmışlığını otantikleştirmiyordu. Hararetle sürdüğü aracında hakaret çubuğu oynaşıyor, vitesin topuzunda tel tokalar tutunuyordu. Yedi. Sekiz. Dokuz. On. Kollarıyla kendini ısıtıyor, kentini saramıyordu, benzini sarartıyor, genzini satamıyordu. On bir. On iki. On üç. Ufkunda bir zaman kuytusu, nutkunda işkil tutkusu, gözlerinde geçen ayın uykusu yazılıydı. On dört. Nezaketi kimlerin ruhunda enflamasyon, cesareti kinlerin ruhunda enflasyon. Bir çift çorap aynı renkte uzuyor, bir çift göz hayrı renkte buluyordu. İstifra eden bir dağ yamacında çamurlu botları bulanıyordu. On beş. On altı. Üstünde üzerlik otu yetiştiren saksıyı nazar boncuğunun merkezindeki noktasal ışın kaynağının koruduğunu varsayıyordu. On yedi. Zincirinde organik pranga, zembilinde tek atımlık palavra ile evyesini dişlerinden daha sık fırçalıyordu. On sekiz. On dokuz. Tabiatındaki pürüz, tabanındaki pürmüz kendisine ulaşmadan çevresini yakıyordu. Yirmi.