Şimdi Ankara sokaklarında gözleri kapalı yürümek

tüm düşüşleri ezberlemekle eş değerse

üzülürüm.

ıskaladığımız neşenin, derinliğe yönelik bir savaş açması,

mümkün mertebe kelimelerin oksijensiz kalmasındandır.

''ince çizgimizdir'' düşünce düşünmek.

ve toparlayamayacaksak bu cam kırıkları dolu zihnimizi,

mahcubiyetimizi bir ağacın gölgesinde dillendirin

düşünsene,

mesela Turgut Uyar ya da Attilâ İlhan'la

 şimdi ellerimiz ceplerimizde,

hüznün tüm koşulları hazırken boğazımızda 

olabildiğince dimdik yürüyoruz Tunalı'yı!

sonra edebiyattan, sanattan ve çok ileri gidip siyasetten bahsediyoruz

acıları duvar boşluğunda biriktirmeyi,

 umutsuzlukları göz çukurlarında büyütmeyi kim öğretti?

Turgut Uyar/Attilâ İlhan diyoruz hep bir ağızdan.

ah şu pergelle çizilen modern zamanlar!

tüketim alışkanlıkları, seçimsel alternatifler.

kurulan özenli masalarda eski sohbetler yok artık

ve savaşlar olabildiğince metrekareye altmış sekiz hile ve düzenbaz

ayaklar çağa uymak zorunda mı?

bozuk bir kibrit kimin işine yarar?

şimdi çoktan şıklı hüzünler getirin bize,

ayrılıklar kol geziyor.

bir iğde ağacı olmak ve dinlenmek dallarında

o vakit kafamın içinde bir vantilatör dönüp dönüp

köşe kapmaca oynamaz fikirlerimin gölgesinde

dinlenme molaları yaratmak için kendime,

 aklımı ödünç vermek istiyorum.


bu pazartesi günü, Tunalı Hilmi Caddesi kalabalık

cam kenarlarında susuz çiçekler birikmiş, tavan dipleri örümcek ağları ile dolu.

ruhum bir gladyatör ile savaş halinde, bir kroşe sağ!

nakavt!

şimdi bu çiçeklere kim su taşıyacak,

şimdi bu örümceklere kim arkadaşlık edecek

şimdi bu Ankara'yı kim yürüyecek

sorulara çözümler üretmek için mesaiye kalmak gerekiyor

ve cevaplar aramak için başka kentlerin otogarlarına kestirmek biletleri.

sahi bu otogarlar neden tıklım tıklım?

insanlar bir şey mi kaybetmiş?

geri dönmesin diye mi sırtlar çevrilmiş?


ömrümüz yepyeni şiirler yaratıyor kuzey rüzgarlarının eşliğinde

sessiz sedasız vedalar dolaşıyor serin eylül akşamlarında

gönlüme bir taş oturuyor, aklımın içinde bir kurbağa var.

canımıza mukayyet, dışarı atalım kendimizi

 içerisi kir, pas ve uslanmaz gönül inşaatı.

eğer altmışıma kadar yaşarsam tüm yeraltı insanları ile konuşmak için

 klasik kitapları daha çok okuyacağım.

fazla abartıyoruz şu zenginliği,

ölüm gelse o an akla, mesafeler koparır şah damarından hülyayı

 galiba bu aralar tüm yenilgiler kapı içeri,

alan şiir yazmaya çok müsait,

ve kontra ataklar olabildiğince hızlı

bir ben var yağmurun düşüşü gibi camdan izleyen olanları

tanrı'm! tanrının kulları aşkına

handikaplı biten bir maçın olması için

mesafe tanımaksızın bizlere şans dile...