(Spoiler içerir.)


''Bir mucize gerçekleşecek ona inanıyorum.''


Alexandre Kluge sanatçımızın ilk uzun metraj filmi olan Geçmişe Veda filmi ikinci dünya savaşı sonrası bir kadının yeni hayat kurma çabalarını izliyoruz.


İlk öncelikle izlemesi hayli zor olan bir film. Çünkü sanatsal olarak tam bir bulmaca gibi tasarlanmış, geçiş aralıkları oldukça kopuk ve bir sürü kısa bir film izliyormuş izlenimini vermekte. Alexander Kluge sanatçımızın böyle bir sinematografi seçmesinin ruhsal bir altyapısı olduğunu düşünüyorum, ikinci dünya savaşını yaşayan birisi olarak Kluge adeta Almanya halkındaki sosyolojik olarak geçmişleri yıkanmış olarak bizlere göstermek istemektedir. Anita G. karakterinin yaptığı değerli hiçbir şey yok. Kendi anını yaşarken bile bunu bir geçmiş olarak algılamakta ve önemli detayları bile kendisi 10 saniye olarak hatırlamakta. Bundan sonrası spoiler uyarısı vermek istiyorum.


Anita G. başrol karakterimiz gerçekten filmde hiç ama hiç önemli bir karakter değil. Batı Almanya bölgesine kaçmış yeni hayat kurmayı deneyen bir insan kendisi. Almanya bölgesi olmasına karşılık kendisi bu düzene o kadar yabancı kalıyor ki adeta insanları izleyen bir izleyici statüsünden bir üst kademeye atlayamıyor. Yeni hayat düzenine karşılık girdiği işler ilk başta olumlu yönlerden ilerlese de sonrasında ya kendisi ya da başka birisi tarafından darbeyi yiyor ardından tekrar geçmişi terk ediyor. İlk olarak mahkeme sahnesinde, palto çalan Anita G. karakteri palto gibi çok değerli olmayan bir ürünü, Batı Almanya kapitalizminde ne kadar önemli bir unsur olduğunu bizlere gösteriyor. Resmen kısaca; ''Hayır! Paran yoksa kesinlikle bir değerin yok! Palto çalarsan cezası hapistir!'' cümlesini yüzümüze çarpıyor. İkinci olay ise girdiği taş plak işiyle alakalı patronla yaşadığı yasak aşkı ele almaktadır. İş herkesi dolandırmakla mükelleftir. Maddi durumu olmayan insana bile karın doyurmayacak gereksiz aletleri insanlara ''Umut'' adı altında pazarlamaktadır. Bu işe devam ederken aslında ilk hayatına başlangıç yapan Anita G. karakteri daha fazlasını arzulamaktadır. Patronla yasak ilişki yaşamaya başlar. İlk başta çaldığı Paltoyu artık patronu sayesinde satın alabilmektedir. Burada ise genç bir kadının etkileyiciliği ile erkeklerin sadakatsizliği ve cinsel açlığını gözlerimizin önüne getirir Alexandre Kluge. Patron fark edilmeye başladığı an artık Anita G. başrolümüzün gitmesini ister ve Anita G. ilk Batı Almanya macerasındaki geçmişini siler bavulunu alıp uzaklaşır.


Otelde çalışmaya başlayan Anita G. buradaki detayı çok azdır. Önemli olan konu zaten Anita G. değil, otelin kendisidir. Yönetmen Batı Almanya kapitalizminin önemi olan burjuva kitlesine hitap edecek şekilde oteli insanlara tanıtmaktadır. Zaten amaç o olduğu için Anita G. eğlenirken bile suçsuz(?) yere işten kovulur. Yine bavulunu alan Anita G. yeniden geçmişini siler ve adımlarla otelden uzaklaşır.


Bu sefer gerçek bir aşkını bulur ama adam beş parasızdır ve evi dağınıktır. Belki çok uzun zaman geçirmelerine rağmen Anita G. hafızasında o kadar önemsiz bir olaydır ki bu aşk. Bir kaç sahne ile son bulmaktadır. Neden? Çünkü onun için önemli olan şey geçmişi hatırlatan herhangi bir sahneyi hatırlamamaktır. Zengin olmalı, lüks içerisinde hayatına keyifle yaşamalıdır Anita G..


Okulda şansını deneyen Anita G. karakteri derslerine çalışmasına karşılık bu sefer parasızlık yüzünden okulundan kopmak zorundadır. Hocasıyla konuşmasında bile kendi geçmişi ile yüzleşmeye korktuğunu görmekteyiz. Hocasının sorduğu hiçbir soruyu net bir şekilde cevaplamamakta ve yine aklımızda sürekli dönen soru işaretleri devam etmektedir. Hocanın soruları Anita G. hafızasında geçmişle alakalı anılarını yaşamasına sebebiyet verecek, kısa şekilde flashback yaşan Anita G. karakterini son bölümle birlikte daha çok tanıma şansı elde edeceğiz.


Bu flashback sahnesinin bir kaç tanesi şöyle;

1- Işıklardan kaçan ve bavuluyla koşan Anita G.

2- Polislerin araba gösterisi

3- Elinde mukus benzeri bir şey tutan Anita G.

4- Film sahnesi andıran adamın diyalogu

5- Yemek yiyen tavşan

6- Kurşun askerler ile muharebe görüntüsü

7- Silahla birisini öldüren Anita G. ve kovalanma sahnesi


Genel olarak önemli olay dizilimleri bunlar çünkü bu dizilimler aslında Nazi Almanya propagandasını incelikle ve ustalıkla vermekte.


Anita G. 1937'de doğduğu için ikinci dünya savaşı onun için tıpkı kurşun asker gibi görünmektedir.

Anita G. küçükken izlediği araba gösterisi aslında birer Nazi propagandasıdır.

Anita G. izlediği film sahnesinde olan adamın kıyafeti birer asker ekolünde giyinmiştir. Ses tonu Hitlere referanstır ama Anita G. küçük bir çocuk olduğu için onu bir film sahnesine benzetmektedir.

Anita G. bir adamı öldürmüştür ve bu onun geçmişindeki kaçışın ana sembolüdür. Burada adam sürreal düşünceyle bakılabilir fakat ileride bunu detaylı açacağız.


İkinci kısımda devlet görevlisi olan Pichota ile tanışır ve son aşkı olacak olan Pichota ile aşk yaşamaya başlarlar. Sorun şudur Pichota evlidir. Yasak aşk güzel gitmesine karşılık bir takım sorunlar doğmaktadır. Pichota, Anita G. ile köpek gösterisine giderken adamın Anita G ile Pichotayla birlikte evli olduğunu sanması en büyük sorunların temelini atacaktır. Anita G. Pichota adlı karaktere bağlanmış ve onun geçmişini silme teklifi ile uzaklara gitmeyi önermiştir. Pichota ne kadar Anita G. için ''Senin için her şeyi yapardım'' demesine karşılık belirli bir düzeni vardır ve geçmişi ile barışıktır. İlişki devam etmesine karşılık Anita G., Pichotaya sürekli yalan söylemektedir. Borçları olduğunu Pichota bilmemektedir. Borcu olan kadını görüp yakalanmıştır. Hırsızlığa başvurmuştur. Artık olmayan umutların peşinden koşmaktadır Anita G. Ardından en büyük yalan olan Anita G. soruşturmasına tanık oluyoruz ve gerçekten bunu göstermese bile Anita G. film boyunca karakterlere değil aslında izleyiciye bile yalan söyleyen bir kadından başkası değil. Bir adam öldüren ve kaçan bir kadının hikayesi. İnanılmaz dosyası kabarık olan Anita G. aslında sürekli yaptığı yanlışlardan kaçmış ve sadece geçmişteki masum klişeleri bize hatırlatarak ''Anita G. iyi bir karakter'' hissiyatını bize uyandırmak istemiştir yönetmen. Sanılanın aksine hiçte öyle değildir kocaman dosyası olan Anita G. gerçek bir suçludur.


İlişkiye devam eden Anita G. ve Pichota birlikte müzik söylerler ve an yaşanıyordur. Ardından hastaneye giden Anita G. kendisinin hamile olduğunu öğrenir. (Yönetmen bize bunu hiçbir zaman detaylı olarak vermez dikkatli izlemek önemli unsurdur). Tuvalette idrarını yapan Anita G. numune için idrarını bir şişeye boşaltır ve tuvalet hastane tuvaletidir. Pichota Anita G. adlı karakterinin yalanlarını öğrenir ve bu aşkın sonuna gelinir. Bavulunu alan Anita G. aldığı son 100 mark ile Pichota karakterini son kez vedalaşır.


Anita G. hala umudun bitmediği ama en sonunda fark edileceği üzere ki ne yaparsa yapsın geçmişten kopamadığını ve sadece kendi etrafında döndüğünü fark eder. Artık bunu kabullenerek hapishaneye girer. Karnındaki bebek alınır ve iyice depresyona girer Anita G. Tüm suçlarından sadece 4-5 yıl yatacağını düşünmektedir. Tüm geçmişinden kopan Anita G. kendisinin ruhsuz birisi döndüğünü fark ederiz. Anita G. ölen bebeğini bile umursamamakta dört duvar arasında ne geçmiş ve ne geleceği düşünerek adeta sıfır duygu ile boş gözlerle bize bakmaktadır. Evet, geçmişinden sonunda kurtulmuştur.


Sosyolojik yapı olarak ikinci dünya savaşı sonrası Almanların gittikçe ruhsuz, kapitalist sisteme boyun eğen ve geçmişini sürekli reddetmek isteyen insanlarla çevrelendiğini görmekteyiz. Anita G. izleyici olarak bize bunu aktarırken kendi yükünün altında ezildiğini görürüz. Çünkü savaşın gerçek tarafını hisseden Anita G. ile öteki yandan savaşla alakası olmayan kapitalist sisteme boyun eğen ve geçmişini reddetmeyen insanlarla çatışmasını görmekteyiz. Bu sosyolojik yapıyla fakirlerin daha ağır depresyon süreci yaşadığı ve intihara kadar giden ölümlerle yol açmasına karşılık zenginlerin ne kadar lüks ve şatafat içinde yaşadığını Alexandre Kluge bizlere gösterir. İkinci dünya savaşı sonrası insanların içinde umut kalmamış artık daha da karamsar bir biçimde geçmişiyle sürekli yaşamak zorundadır.


Film sekansında gördüğümüz sahne atlamaları aslında Alman insanların o dönemde zihin yapısını veriyor bizlere adeta. Olayların süresinin fazla kısa ve aralıkları fazla uzun. Bu zihin yapısı insanların olaylardan koptuğunu hiçbir şey hatırlamadığını ve sadece güzel şeyler hatırlamak istediğinin vurgusudur.


Erkeklerin böyle bir savaş sonrası sadece cinsellik düşünmesi tamamen bizim evrimimizle alakalı çünkü ölüm tehlikesi karşı karşıya kalan insanlar üremek isterler. Kadınlar ise geçmişlerini unutmak için yenilikçi aşk peşinden koşarlar.


88 dakikalık bir film olmasına karşılık herkese hitap edebilecek bir tür değil. Yorucu ve siyah beyaz fontu ile günümüz sinemasında oldukça ağır kalıyor. Eğer benim çıkarımlarımı çıkartabilirseniz gerçekten inanılmaz bir film ama olaylardan bir adımını bile kaçırdığınızda geri kalan sinematografiyi anlamak çokta eğlenceli olmayacaktır.


İyi seyirler.


H.