"Dokunduğum her yüzeyde kucaklayan kendi yansım oluyordu beni."


“Sen beni efsaneleştiriyorsun” diyordu, “Halbuki hakikatli dostluk bu değildir.”


"Sessizlik... kendi dilinde konuşur."


"Hiçbiri benim kendi çevremde oluşturduğum koruyucu kalkanımı aşmaya başaramadı..."



"Ne kadar da haklıydı sevgili dostum! Ben yenilmiştim, o ise galip gelmişti. Şimdi çok iyi anlıyorum ki, antika eşyalar, garip şahsiyetler, karanlık mekanlar, kelime oyunları, istifhamlar ve şaşırtmacalardan husule gelen beni ustaca içine sürüklemiş olduğu bu tuhaf hikaye, bütün bu şık teferruatıyla her şey, kocaman bir yalandan ibaretmiş. "


"Vurulmamış vuruşların en az vurulmuşlar kadar önemli olduğunu bilir misiniz? Hatta çok daha önemli belki, ritmin temel karakterini veren bu susuşlar, bu boşluklar, bu durgulardır çünkü. Vurulmamış vuruşlar, vurulmuşlardan öte. Tıpkı söylenmemiş sözler gibi, sözler gibi."


"Kafasının içindekileri mutlaka birisine açması gerektiğini hissediyordu, ama kendisinin de gülünç bulduğu, gereksiz bir duygusallığa kapılmadan nasıl başaracaktı bunu?"


"Tümüyle doğaçlama bir kendiliğindenliğin yönlendirdiği kişiliklerimizin bu ortak oluşum süreci içinde, bir gün bir de baktık ki ayırdına bile varmaksızın ayrılmaz birer dost olup çıkmışız. Tıpkı bağlamsal bir bütünün birbirini tamamlayan ve gerektiren iki tikesi gibi."


"Ama sanki mumyalanmıştı hepsi, tıpkı giriş holündeki duvar saati gibi onlar içinde zaman durmuştu, zamanın, zamansallığın dışına düşmüşlerdi. Aynı anda yaşıyorlar ve yaşamıyorlardı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, salt varlardı, oradaydılar, duruyorlardı. Tek eksik olan, onlara anlamsal varoluşlarını sağlayabilecek kullanıcılardı. Vardılar çünkü oradaydılar, ancak yoktular çünkü kullanılmıyorlardı."



"Bu soluk soluğa yarışta teslim olmamaya, sonuna dek boğuşmaya kararlıydı, yakalayacaktı zamanı o uzun saçlarından."


"Bundan böyle gerçek, bakış açısına ve hatta bakan kişiye göre değişecektir."