‘Kent mağdurları’ derdik kendimize
-ki hala bir yanımız öfke bir yanımız gözyaşıdır-
Her sabah altı kırk trenini görmemiştik o zamanlar,
uykulu insan topluluğunun arasından geçmemiş,
burnundan soluyan esmer yüzlü işçilere omzumuzu çarpmamıştık
merdiven sonlarında
Uğramamıştık henüz
eski İstanbul meyhanelerine,
sekiz köşeli Agora’ya düşmemişti yolumuz
-ki hala hem yoksul hem mutsuz olsak da
yeni umutlar icat edip
vapurdan seyre dalarız İstanbul’u-
Öğleden sonralarının uyuşukluğu
sinmemişti o zamanlar üzerimize.
Her gün altı kırk treninde aynı yüzlere rastlamamıştık
-tepemizdeki ses, içimizdeki yargıç susmadı ama hala-
Güzün en sade habercisi
sararmış yapraklar dolduruyor şimdi
incir ağaçlarının altını,
yaşamamın sert köşelerinde
altı kırk treninin sessizliğiyle
bileyliyoruz yüreğimizin gümbürtüsünü
-çünkü sessizlik bir biley taşıdır mahcup yalnızlığımıza-
Bileyliydi yüreğimiz
o zamanlarda da.
-altı kırk trenini görmeden önce yani-
Aşıktık.
-ki o zamanlardan sonra her gün yeniden aşık olduk aynı insana-
savaşın gümbürtüsüne kapılmış
yalancı cesaretlerin karşısına dikilmiş gibi
aşıktık.
Altı kırk trenlerindeki esmer yüzlü işçilerin sessizliğiyle,
omzumuza çarpan işçi omuzlarının öfkesiyle besledik aşkımızı
-ki hala sessizlikle bölüşüyoruz öfkemizi-
Server Fethi
2024-09-23T00:05:06+03:00çok hoş...