kendim söndüğüm bir bozumda giriyor

damarlarıma yirmi bin atlılar

isimlerini kelle altlarına alarak ve

sözcüklerindeki bıçaklar bir kralı devirecek mesela

"görkemli bahçelerde çöllerin ağzında

ağzına kadar açılmış kapı sandığın"

     sandığın

     sevmek ilk günah içindeki

     elimizdeki taş kibrin sokumundan hatıra

     "büyük iskender'in okyanusu gördüğü yerde

     al bu taşı nereye gömersen öl"


kutsal defterlerinde izlediğim senliği

eskitilmiş bir saatti demek istiyorum

"önümde kimse git

benim ayaklarım uzun

savaş yürüdüm yavaşa bir hazırlıkla

bileklerimi jiletle dinlendirerek

bileyerek bilmeyerek cevabının

nasıl karşısındaki ucubeliğini"

     siperde bekleyişim uzun zamandır

     açlarımı kesmek doğramak istedim

işersem uyuşturucu aldığımı anlayacaklar


dinimi seçtiğim doğumunu giyerken üstüne

eskitilmiş bir gündü demek istiyorum

ilk ağlaman mıhladı beline kafiyesiz bir anneyi

gözlerindeki yansımalar yanlı ve kimse'ye muhtaç

bencilliğimi paylaştım seninle nasılsa

gönlün için bir eldiven ördüm

sakınmalarımda bir sevap arama ve düşünme

seni sevdiğime dair

     apış arandaki çirkin yalnızlığı yarattım sanıyorsun

     oysa

     ben sadece kalbimi koyacak bir yer bulamıyorum


-rabb'ül-arş'il-azim-

büyük göllerden geçtiğimiz trenleri anımsa

anımsa ispanyol'un yazdığı besteyi ve güneşi

kompartımana yapışmış

çukurlar saydığımız huzursuz ovaları anımsa

saçlarımı gözlüklerimi buluttaki güvercin yumruları

"bir eli vardı ya bastonlu sancının

solunu umut tüccarı olmaya takaslamış"

kalbimin son bozukluklarının

nasıl cam kırıkları aldığını anımsa

düşünme seni sevdiğime dair

beraber öldürdüğümüz

güzel havaları anımsa