Göğsünüzde kaygı dolu bir bulut, boğazınızda hüzün dolu bir yumru var.Nefes almaya çalıştıkça kaygınız,yutkunmaya çalıştıkça da hüznünüz batıyor.Hüznün de kaygının da sebebini bilemiyorsunuz.Önünüzdeki yıllar, ailenizin sağlığı, siz,kariyeriniz, evlenip evlenmeyecek olmanız bile geriyor sizi. Gerilmediğinizde etrafınıza şaşkın gözlerle bakıyorsunuz, sizin normaliniz kaygı olduğu için beyniniz gerilmemeyi bilmiyor,şaşırıyorsunuz,bunu tehdit olarak algılıyorsunuz.Huzurlu bir uykuyu unutuyorsunuz, düşünceler diken olup kafanıza batıyor, her bir düşünce bir diken ve her bir dikenle beyniniz uyuşuyor.Bir noktada uyuyakalıyorsunuz.Sabah oluyor, göğsünüzde ağrıyla uyanıyorsunuz ,kalkıp işe gitmek zor gelse de nefes alamasanız da kalkıyorsunuz. İşinize giderken insanları inceliyorsunuz,herkes mutsuz görünüyor, kendinize bakıyorsunuz mutsuz değilsiniz, endişelisiniz. Yalandan bir gülümseme konduruyorsunuz yüzünüze ve mesai saatleri içerisinde bastırıyorsunuz hislerinizi. Eve yorgun argın dönerken gözleriniz buğulanıyor.Evinize geliyorsunuz,kimseyle konuşmak bile istemiyorsunuz,sadece yatmak,tavan seyretmek istiyorsunuz. Yatağınıza yatıp aynı döngüyü tekrarlıyorsunuz.Allah'ım benim çocuğum bana benzemesin diyerek gözlerinizi kapatıyorsunuz.Bu sonsuz çabaya ise anksiyete deniyor,anksiyeteyle yaşanmış hayata da hayat deniyor.Kaygı denizinde yüzen biri gerçekten yüzmeyi biliyor mudur? Kaygı denizinde yüzen biri gerçekten yaşıyor mudur?