işte şimdi koca bir boşluktayım,

bir şeyler kayıp gitti sanki ellerimden,

titrek bir iç çekişle yitiriyorum.

annemin kokusunu anımsıyorum aniden.

nerede omzu yırtık bebeğim,

nerede babaannemin aldığı pileli etek?

hepsi gitmiş.

bir ben kalmışım onlardan geriye.

saat ikiye yirmi var.

ellerim soğuk gibi

ama ilginç bir sıcaklığı var

yakmayan, derinden, ta derinden...


sokak lambasının güçsüz sarı ışığını görüyorum,

henüz uykuya dalmamış evleri...

benim yansımalarım gibi,

yalnız ve çırılçıplak.


gözlerimin parıltısı aniden odayı aydınlatıyor,

bir gün doğumuna şahit olmuşum gibi hayranlık duyuyorum.

kalemim -sanırım gözlerimden- rahatsız olup gidiyor,

bense kağıdımla baş başa kalıyorum.

ama biliyorum, ne yazık ki biliyorum kalemsiz hiçbir işe yaramayacağını

hadisenize biriniz bile açsanız yeter bağrınızı

kalamam diyorum kalamam tek başıma,

burada kalemsiz kağıdımla.


ağlıyorum gözlerimin parıltısı gitsin diye uğraşıyorum yeniden,

yakmak için senelerimi verdiğim şeyi kalemim uğruna harcamaya çalışıyorum.

ne yapsam eksik kalıyor, dokunmadan kırılıyor dokunmaya çalıştıklarım


vazgeçiyorum, tek kelime etmeden öylece bırakıyorum.

kurtuluyorum boğulma hissinden, su altından çıkıyorum

başımı havaya kaldırıyorum

ama fark ediyorum ki gökyüzünü sevmiyorum...