10 yaşımdayım...
Yine annemin ve babamın bağırışlarıyla uyandığım bir sabah... Her gün, iki insanın birbirine küfretmesini "normal" sanarak büyüdüm. Her gün kusulan nefretten bir tanesi sandım o bağırışı da. Her gün olduğu gibi geçtim eski püskü ranzanın en dibine, kıvrılıp susmalarını bekledim. Benim için normaldi artık bunlar; her gün su içmek kadar, yürümek kadar, göz kırpmak kadar normal. Ama bazen sesi kesilirdi annemin aniden, "Acaba babam zarar mı verdi ona?" diye düşünürdüm. Bir çocuğun düşünmesi gereken en son şeydi bu anne! Sadece koştuğumda hızlı atması gereken çocuk kalbim, bu düşünceyle irkilirdi, korkuma çıkamazdım eski püskü ranzanın kuytu köşesinden. Bugün sesi kesilen babam oldu, meğer son kavgalarıymış, son görüşümmüş babamı. "Boşanıyoruz kızım." dedi annem ağlayarak. Ağladığına göre kötü bir şey olduğunu düşünmüştüm çocuk zihnimle ama annem hep ağlardı. Nereden bileyim ben anne boşanmak ne demek? 10. yaş günü pastamı daha yeni kestik birlikte. Daha yeni okula beslenme çantamla gitmemeye alıştım. Daha yeni yeni matematik dersine nefretim oluştu. Çarpım tablosunu bilmediğim için azarlanmayayım diye, daha yeni ezberledim ikişer ikişer saymayı. Nereden anlayayım anne seni? Nerede babam?
Okuyuculardan çekinmesem, o korkutucu kavgalarını bile özlediğimi yazacağım buraya.
Baba, kır kapıyı pencereyi eskisi gibi. Söz! Ben ödeyeceğim parasını, şeker tutmuyor artık elim. Büyüdüm baba! Babalar olmadan da büyünülüyormuş meğer.
7 yıl geçti üzerinden, 17 yaşında bir genç kız olduğum söyleniyor.
Kırgınım. Sadece birbirinizden değil, benden de boşanmışsınız meğer, çok kırgınım.
Kaybolan çocukluğum hâlâ o eski püskü ranzanın kuytu köşesinde oturuyor, gözleri dolmuş ama ağlamıyor. Kalp atışını duyabiliyorum onun anne. Elleri titriyor.
O eski püskü ranzada otururken yazdım bunları. 17 yaşındaki genç kızın değil, 10 yaşındaki bir kız çocuğunun kaleminden döküldü bunlar. 50 yaşıma da gelsem, o kız hep o eski püskü ranzada mı oturacak anne?
Elimi uzatıyorum çocukluğuma. Tutmuyor baba.
"Geçti!" diye bağırıyorum çocukluğuma. Duymuyor anne.
Rabia Özdemir
2020-04-15T19:25:24+03:00Çocukluğunda eksik bırakılanın ömür boyu ayazı kesilmez. Şekeri düştüğü için ağlayan bir çocuk bile görsem içim cız eder hep. Ağız dolusu küfürler de yağdırsak birilerine değişen bir şey olmuyor dediğiniz gibi, hatta büyümek dahi çare değil. Yaşayamadıklarımızı, çocuklarımıza yaşatmaktan başka elden bir şey gelmiyor.
Ekin Bektaş
2020-04-15T18:33:43+03:00Çok iyi anladım ve hissettim. Çocukken ki çaresizlikten kurtulmak için bir an önce büyümek istedim ama çocukluk meğer bir ömür yapışıyormuş yakasına insanın.