Gitmek istiyorum...

Uzun bi' yola çıkmak istiyorum, hiç bilmediğim şehre ilk adımlarımı atmak istiyorum.

Yaşamak istiyorum,

yeniden doğmuşçasına,

emekleyerek,

bolca ağlayarak,

ama gülümserken

ağız dolusu şehir kadar gülümsemek istiyorum.

Faka o da ne?

Yabancısı olduğum şehri düşlerken

kayan bir yıldızın peşinden sürükleniyor, yere çakılıyorum.

Nereden çıktı şimdi bu aptal yıldız, diye soruyorum.

Düşlerimin ortasında kayan bu yıldız,

kulaklarıma fısıldıyor:

— İnsanı gittiği yere yabancılaştıran nedir?

(düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum...)

Yabancı, neydi yabancı, beni şehirlere yabancılaştıran neydi,

olduğum yerde çok mu yerliyim sanki...

İnsansızlık mıydı yabancılık?

o halde, olduğum yerde yeterince yabancı değil miyim...

gerek var mıydı başka bi' şehri düşlemek?

Yoksa şu beton yığınlarını ezbere bilmek mi

yerlisi etti beni buranın.

Düşlediğim yerde,

bilmediğim bakkala girmek,

daha önce görmediğim manavdan aldığım iki kg domates,

bunlar mıydı yabancı?

Yoksa ilk adımı attığım yerde,

telefonuma koşacak birilerinin olmaması,

bol bol ağladığım zaman

dayanacak omuzun olmaması,

şehri sığdırdığım gülüşü tek başıma paylaşmam,

bunlar mıydı yabancı?

Dostlar, eğer bunlar ise yabancı

ben hiçbir zaman olamamışım ne bu şehrin,

ne de bu dünyanın yerlisi.


Nereye gidersem gideyim, haklıydı aptal yıldız

olduğum yerde yabancıyım ben,

asıl önemli olan yerlisi olduğum yeri düşlemek.

haklıydı, aptal yıldız.