Arif. Aklımdan bir türlü çıkaramadığım son halin. Ölmek ne demek Arif anlayamıyorum... Gene dayanamadım Arif geldim buraya, insanlara yukardan baktığım bilmem kaçıncı kata, ölümle yaşamı ayıran bir adımlık yere aslında buraya bir isim düşünmem lazım belki sonra, sonralara kalırsak...
Birden kendimi aşağıya bırakma isteği geliyor öyle bir his ki bu sanki canım çekiyor -garip- kendimi boşluğa bıraktığım anda yani ölüme attığım bir adımda gecenin bu vaktinde güneş doğacak gibi geliyor sonra güneşin bir önemi kalır mı dersin?
Gözlerimi kapatıyorum insanların sesleri arabaların gürültüleriyle karışıyor bu dili bilmiyorum kimseyi anlamıyorum Arif. En çok da kendimi. Kendimi tanımak- istiyorum insan kendiyle tanışabilir mi- mutlu bir aile, vefalı dostlar, biraz maddiyat peki niye böyleyim? Niye söküp atamıyorum ölme içgüdümü anlamlandıramıyorum. Sürekli uyumak istiyorum sanki uykuyla ölüm aynı annenin çocukları gibi geliyor. -Zamandan bağımsız - ama biri insanı tüketirken diğeri belirsiz, bir terslik bilgisi daha. Seni kaybettiğimizden beri bu duygu daha da ağır basıyor. Ülkece delirdik Arif, bir görsen en üzüntülü anlarımız da bile kimsenin gözyaşına bakmadan gülebiliyoruz. Haklıymış Arif; insanlık ölmüş ben bunu zaten bir kitaptan okumuştum, şimdi herkes şahit oluyor ama kimse sesini çıkartmıyor. Yılan dokunmadığı sürece büyüyebilir yeni insanlık, kanunumuz böyle işliyor. Aklım yerine geldiği zaman bir kitap yazmayı planlıyorum. Güzel ülkemin beyaz piyonları herkes her konuda haklı ve herkes beyaz -ironi- hepimiz kendimizi bu oyunun bir parçası sanıyoruz, şah gibi kabara kabara konuşuyoruz. Ama gerçek öyle değil. Arif bizler ölmek için yaratıldık. Konuyu gene toparlayamıyorum kafamdaki sesler kalemdeki harflerle karışıyor. Alışamadım yaşamaya Arif.