Evin kapısından içeri kendini güçlükle atabilmişti. Sinir küpü olmuş halde yapmıştı bütün otobüs yolculuğunu ve yine aynı şekilde geçmişti bütün sokakları. Evinin holündeki ışığın titremesi bile bugün ayrı bir sinir bozucu gözükmüştü gözüne. Eline geçirdiği ilk cismi fırlatıp sonsuza kadar söndüresi geldi fakat derin bir nefes alıp ardından anahtara bastı. Bir gün düzeltilmek üzere karanlığa gömüldü hol. Anlık bir huzurla doldu içi ama bu an o kadar kısaydı ki bir kuşun iki kanat çırpışı arasındaki süre sonsuzluk gibi gelirdi bunun yanında. Sakinleşmenin bir yolunu bulmalıydı, ne gün böyle geçerdi ne de kendisine tahammül edebilirdi bu halde daha fazla. 


Pikabına, içinde barok dönem müziklerinin olduğu bir plak yerleştirdi. Koleksiyonunun en sevdiği parçalarından biriydi ve ayrıca ne zaman stresli olsa iyi gelirdi zaten. Hiç bu kadar muhtaç olmamıştı gerçi düşüncelerini soğutmaya ama en azından bir kez daha işe yaramalıydı. Soğumalı ve sakin kafayla düşünmeliydi tekrar olanı biteni. Kendinin de haksız olduğu bir alan bulmalı ve evet benim de suçum varmış diyebilmeliydi. Yoksa şu an uğradığını hissettiği haksızlık onu çiğ çiğ yemeye devam edecekti. Kendine bir soda limon yaptı ve karanlık odasına geçti. Işığı açmaya hiç niyeti yoktu. Karanlığın ortasında müziğini dinlemeye başladı. Barok dönem şarkılarını oldu olası çok sevmişti ama bunun ayrı bir hazzı vardı. Klasik gitarla çalınmıştı şarkılar ve her bir telde gezindikçe sanatçının parmakları, yüreği okşanıyormuş gibi hissediyordu. Bu kadar büyük bir müzikal zenginlik karşısında kendisinden geçmemesi mümkün değildi zaten fakat bu plağın gücünü ilk kez bu denli test etme fırsatı olmuştu.


Artık yavaş yavaş, çok kısa süreler de olsa hiç bir şeyi düşünmemeyi başarıyordu. Bu kesik kesik anlar gittikçe sıklaştı ve zor olsa da sonunda başarmıştı galiba. Eve giren o Hitler kılıklı adamı ruhunun derinliklerine hapsedebilmişti, şimdi sıra ondaydı. Doğru düzgün düşünmeye başlayabilirdi. Derin bir soluk aldı tekrar ve kısa bir süre içinde de olsa tamamen unuttuğu huzurdan bir nefes daha çekti içine. Neler olmuştu son birkaç saat içinde?


İki yakın arkadaşı kavga etmeye başlamıştı bir anda ve kendini sorumlu hissetmişti o da doğal olarak. Hem ikisini de sakinleştirmeye hem de ara buluculuk yapmaya çalışıyordu. Yeterince zor değilmiş gibi üstelik biri de bir anda ortamı terk etmeye kalktı. Peşinden gidip onu sakinleştirmeye çalışmaya devam etmek dışında aklına bir şey gelmemiş ama bayağı da bir başarılı olmuştu. Birlikte geri döndüler ve tekrar konuşmalarına ama bu kez bunu daha alt tonlardan yapmaya başladıklarına şahit oldu. Güzel bir gelişmeydi. Artık rahat bir nefes alabilirdi ve bu olay yüzünden bayağı bir geciken işini halledebilirdi artık. Huzur doluydu, iki yakın arkadaşı küsmemişti ve kendisi de arada kalmak zorunda değildi. Bencilceydi belki ama kendi kendine itiraf etmesi zor değildi bu tarz şeyleri. İşini hallettikten sonra tekrar yanlarına uğrayıp ortalığı kolaçan etmesi gerektiğini düşündü. Öyle de yaptı.


Büyük bir sürprizle karşılaşmıştı. Arkadaşı bir daha onunla konuşmak istemediğini söylemiş, neden olarak da diğerinin peşinden gitmesiyle onu tercih ettiğini öne sürmüştü. Gerçekten anlam veremiyordu. O ikisini kendi barıştırmıştı, dünyanın en anlamsız konuşmasının ortasında bulmuştu bir anda kendisini. Madem öyle istiyordu, kendi bilir diyerek oradan uzaklaştığı hatırlıyordu ama bu kısımlar biraz bulanıktı. Öfke duygusunu ilk burada hissetmeye başlamış ve gardını alamadan vücudu ele geçirilmeye başlamıştı. Fakat asıl olay daha başlamamıştı, Öfkeli bir şekilde evinin yolunu tutmuşken diğeriyle karşılaşmış ve ona tam neden o sırada yanında bulunma sebebini açıklamadığını soracakken sözü kesildi. "Haklı aslında, yalnız kaldı o anda" dedi. Bunu gerçekten demiş, gerçekten bu sözler dökülmüştü ağzından.


İçeceği bitmiş, müziği durmuştu. Acaba bütün bunlar ne zaman oldu, ne kadar uzun zamandır bu karanlık odada sadece düşünüyordu. İkisinin de yüzünü bir daha görmeye gerek duymadığını fark etti. Tamamen haklıydı ve bu durum bu sefer öfkelendirmek yerine sakinleşmesini sağlamıştı. Biliyordu, bu durum o ikisinin kendilerine özgü düşünme kabiliyetsizlikleriydi. Ne onları insanlığın vitrini yerine koymaya gerek vardı ne de bu olanlar yüzünden kendine bir çeki düzen vermeye gerek vardı. İyi bir insan olduğunu biliyordu, yaptığı şeyleri hangi amaçla yaptığını da. Kalkıp ışığı açmak yerine dişini fırçalayıp yatağa girdi. Kafasını koyar koymaz uykuya daldı, gerçekten huzur doluydu galiba, iki arkadaşından olmuştu -eğer gerçekten arkadaş sayılırsa- ama bir şey kaybettiğini düşünmüyordu artık. Bu kadar kolay silmesi şaşırtıcıydı insanları ama onlar yapmıştı bunu ve benzer olaylara karşı duruşunu değiştirmeden kalmanın tek yolu da buydu. Gerçekten de bir daha onlarla hiç konuşmadı. 


***


Telefonu açtı, arkadaşının ağlamaklı sesiyle karşılaştı. Ne olduğunu sormasına gerek kalmadan anlatmaya başladı. Bir arkadaşıyla tartışmış ve gerçekten çok kırılmıştı. Biraz taraflı dinliyordu olayı ama sorunu anlamıştı. İkisi de kendi arkadaşıydı sonuçta ama diyecek pek de bir şey bulamadı. Biraz sakinleştirdikten sonra umarım çözebilirsiniz sorunu dedi ve kapattı. İçinde bir istek kabardı, uzun süredir plaklarını dinlemiyordu. Eline rastgele bir tanesini aldı. Barok dönem şarkılardan oluşuyordu. Plağı yerleştirdi ve yatağına uzandı, gözlerini kapattı.


Barok dönem şarkılarını sevdiğini hatırlamıştı ama piyanoyla çalınmasına alışkındı genelde insanlar. Hangisi daha güzeldi acaba, kendi de ayıramadı. Klasik gitarın farklı bir etkisi vardı üzerinde. Teller, tuşlara göre daha fazla gerilim sağlayabiliyordu müziğe. Gerilimin karnından yukarıya tırmandığını hissetti önce, gerilimden kaynaklanan bu ince sızıdan küçük bir haz duyduğunu fark etti ama ardından boğazına dayandı bir anda o gerilim.


Gözlerini aniden açtı, soluk soluğa kalmıştı bir anda, terliyor ve vücut sıcaklığı gittikçe yükseliyordu. Müdahale etmemişti, etmeye değer görmemişti bu sefer. O ikisi yüzünden başka iki değer verdiği insanın küsmesine izin vermişti. Tutumu farklıydı artık, artık değişmişti ve bunu aradan aylar geçince anlıyordu. Az önceki huzurundan eser kalmamış, kendini öfke seline bırakmıştı. Kime karşı öfkeliydi? Kendini kandırdığı ve değiştiği için kendine mi? Yoksa buna sebep oldukları için o ikisine mi? Bilmiyordu, karnında kramplar vardı ve tek bildiği; iki şeyin arasında sıkışmıştı. İstemese de değişmişti ve artık gerçekten öfkeliydi.