Bazen kandırmayı bilmeli,

Hem kendini, hem güzel bildiğini.

Ne utanacak bir şey,

Ne sıkılacak bir yanı vardır bunun.


Şimdi, İstanbulu kandıracak olsam,

Yalanlar söylesem boğazında,

Methiyeler dizsem inleyen vapurlarına,

Öptüm desem dalgalarını,

Şaşılacak ne vardır bunda?


Herkes bilir, herkes!

Metruk binalarını İstanbulun,

Sivilcelerini, çibanını,

Üstelik suratının tam ortasında,

Herkes, bilir İstanbulun kusurlarını.


Aşk ya bu,

Aşık oldum desem İstanbula, kim şaşar?

Gökyüzünde dumanı tüter İstanbulumun,

Zehirlidir her nefesi, ama aşkla doludur da,

Yıkıktır harabedir, ama saraydır da,

Desem, kim yok öyle değil der.


İşte aşık olmak için,

Kanmayı bilmek gerek bazen.

Kana kana içeceksen kirli suyundan,

Ananın ak sütü gibi saymak gerek bazen.


Misal İstanbulun her sokağı karış karış gezilmiştir,

Ben gezdim sadece, diyebilecek kadar,

Ben gördüm şurasını İstanbulun yalnızca,

Kendi yalanına inanacak kadar,

Aptal olmalı bazen.


Ormanlarını bir ben gezdim de,

Ağaçlarına sarıldım,

Bir benimdir İstanbul,

Ah ne çok söz, bir aşk uğruna,

Ne çok yalan.


İşte böyledir devir,

Bilemezsin gerçeği,

Bilemezsin doğruyu,

İyisi mi yalanları,

Bilemediklerinin üzerine devir.