Bütün çiftlerin arasında tek başıma en keyifli halimle rakı kadehimi tokuşturdum. Bir ay boyunca şimdi değil diyerek kafamın arka planında oynatmaya devam ettiğim her şeye şimdi değil diyerek bugünü de sağ salim atlatmaya çalışıyorum. Zihnimin artık dayanacak gücü kalmadığı için birileri penseyle kafamı sıkıştırıyormuşcasına derin bir ağrı giriyor. Masa ortadan ikiye bölünmüş halde kafamda. Soldan ortaya kadar oturan herkesi aslında ilk defa görüyorum.
Sağ yanıma bakıyorum, gözleri parlayan bir kadın var. Eşinin gözlerinin içine aşkla bakıyor. Tek kelime güzel şey söylese dünyanın en mutlu insanı olacak. Eşine bakıyorum gözümün ucuyla, kalabalıkların içinde kafasını kaldırmaktan dahi aciz bir adam görüyorum. Maç izliyor. Zihnimin duvarlarında tek bir soru yankılanıyor.
İçine hapsolup kaldığım sözde bir evlilik mi isterdim yoksa çiftlerin arasında ki tek bekar olmak daha mı iyi hissettiriyor. Sesli söylemek istiyorum, ömür boyu paylaşılan yalnızlığı sarsılmaz bekarlık tahtımdan inmeye değer mi diye? Gözlerimle etrafımı tarıyorum. Eşinin ağzının içine bir adam görüyorum şimdi masada. Dostlarıyla olmaktan çok mutlu ama beni yanlış anlar mı diye çekingecesinden masanın en uzak köşesine oturmuş. Geçen iki günde aşkla baktığı kadının sesini sadece görüşürüz derken duyuyorum. Sevgi böyle bir şey mi? Bütün kalabalıklar içinde nezaketen oturduğun rakı masası....
Aşık kadın, kabul edilmeyen erkek. Aşık erkek, iletişimden uzak soğuk kadın. Sonra da mutlu çifte bakıyorum. Yıllar boyu ilişkilerini nasıl emek emek ördüklerini biliyorum. Ayağa kalkıp konuşma yapıyorum. Bu dünyada koşulsuz sevgiyle sarıldığım tek kadın benden kopuyor, kendi yuvasını kurmak için.
Sabah düğününde beraber büyüdüğüm en yakın arkadaşımla selamlaşıyoruz. Anne kombini yaptım diyor. Gülmem gereken şakaya inanılmaz acıyorum. Eskiden olsa nezaketen iltifatla acımanın üstünü kapatırım. Her şey büyük bir yumağın içinde dönerken artık enerjim olmadığını fark ediyorum. Eşi usulca kulağıma eğilip darısı başına diyor. İkinci annem dediğim kadın sen de evlenirsin diyor.
Arkadaşım nişan atıyor, ikinci annem sayamadığım kadar çok boşanmış. Etrafımda yıllar boyu aşkla bakan kimse yok. Dedem öldüğünde anneanneme bir kere dahi seni seviyorum dememiş.
Kimsenin bana çizdiği sınırlara uymak istemiyorum. Bir kere denedim. Onlardan olmayı ve en yaklaştığım anda artık kendi olmadığını hissettim. Beraber büyüdüğümüz kızlar grubunda ben üniversiteye gittiğim gün kopmuşum. Diğer bütün kızlar evlenmediğim için benden kopmuş.
Hayatımda hep eksik kalan puzzle parçasını arıyorum. Bu arayışta buldum diye hissetmek en büyük korkum haline geliyor. İlkokul arkadaşımın düğününde bile nedimelik yapmışım. Herkes için koşturduğum dünyada aynada dönüp kendime bakmayı unutmuşum.
Beni seven bütün elleri ittim. Çünkü hikayemi anlatmak, anlaşılmak en büyük korkum olmuş. Bugünlerde kaderimi değiştiren kararları hatırlıyorum.
İlk aşkımın evlilik teklifini reddeddim çünkü kendimi bulmak istedim. Bütün bir şehri tek bavulla arkamda bıraktım çünkü kendimi bulmak istedim. Benim bütün hallerime şahitlik eden herkese sırtımı döndüm çünkü kendimi arıyordum. Yeniden, sıfırdan bir hayat inşa ettim hiç tanımadığım bir şehirde. Sonra o şehirden her sıkıldığımda hep farklı ülkelere kaçtım çünkü kendimi arıyordum.
O kadar çok hikayeye şahit oldum ki dünyada ki tek ciddi şeyin ölüm olduğunu kısacık sürede keşfettim. Geri kalan her şey önemini kaybedince kendimi daha derinlerde aradım. Kendimi ararken en çok aşktan, sevgiden ve sevilmekten kaçtım. Bağlandığımı hissettiğim her anımda kaçtım. Kaçtıkça sandım ki kendime çok yaklaştım. Ne kadar uzağa gidersem gideyim, her yere kendimi de götürdüğüm için sadece sevdiğim şeyleri yapmayı öğrendim.
Mutlu biten romantik komediler ardından Ya Sonra? diye sordukça tek bir yerde durdum. "Her zaman nedime, asla gelin değil"
(Tırnak içinde ki sözün orijinali; Always bridesmade never bride olup, The Mirror has two faces isimli romantik komedilere eleştiri veren filme aittir.)