''Bazen saatlerce oturur hiçbir şey konuşmazdık seninle. Gözlerimiz birbirini bulurdu, ellerim ellerine değerdi. Birkaç tel düşerdi alnına saçlarından. Avuçlarımız yanardı, özlemle dolup taşardı yüreklerimiz. Uzaktan gemiler geçerdi, bazen yağmur yağardı, ıslanırdık. Bazen serin bir rüzgâr çıkardı, üşürdün. Sonra yavaş yavaş akşam olmaya başlardı. Gün batardı karşı sahillerde. Ayrılık vakti yaklaşırdı. Şimdi o beraber yaşadığımız emsalsiz dakikaları özlüyor ve yokluğuna ağlıyorum.
Belki seni bir daha hiç göremeyeceğim. Görsem bile ne değişecek? Belki beni tanımayacaksın bile. Gözlerini eğerek geçip gideceksin yanımdan. Aynı şehirde iki yabancı gibi yaşayacağız artık. Birbirimizin varlığından habersizmişçesine, yıllar yılı bir hayat yükünü taşıyıp gideceğiz. Hatıralar gitgide içinde küllenmeye başlayacak. Bana ait hiçbir şeyi hatırlamak istemeyeceksin. İşte şimdi o dayanılmaz unutuşu ta derinden hissediyor ve başımı ellerimin arasına alıp unutulduğuma ağlıyorum.
Kim bilir ne zaman dinecek bu gözyaşları? Bu merhametsiz koşu ne zaman bitecek? Anlasana yoruldum artık. Sensiz hiçbir şeyin değeri kalmadı gözlerimde. Bir an önce bu koşu bitsin istiyorum. Düşünsene, bütün saatler durmak için o ânı bekliyor. Sonu duyuracak kampana çalsın artık. O anda tanımadığım seyirciler ayağa kalksın. Muhteşem bir son olsun bu. Duyduğun zaman içinde bir şeyler burkulsun ve gözyaşlarının en güzeliyle dolsun gözlerin. Benim ağlanmayacak bir yerde olduğumu düşün ve artık sen ağla. Yokluğuma, sevilmemişliğime, anlaşılmamışlığıma...
Şimdi seni sevdiğime değil, yaşadığıma ağlıyorum.''
*Uykusuz, düşünceli, sıkkın gecelerde elimin uzandığı, en güzel başucu kitaplarımdan. Her cümlesi dert ortağı gibi uzatıyor elini, sarıp sarmalıyor. Aynı duygular, aynı anılar, aynı sonlar. Her sevginin, her ayrılığın sonu bu: Tek başınalık.