İkindi vakti güneşi,

Çıngıraklı bir çocuk yapışıp kaldı koynuma.

Mühürler parmaklarında ve gözlerinde simli bir acıyla,

Güneşin oğlu yapıştı koynuma.

Koştum, koştum, koştum

Bir vaşağın pençesine düştüm,

Ceplerimden akmaya başladı sonsuzluğa saf ışık.

Tazelenmiş bir ay doğdu ufuktan şakaklarıma.

Bir kamburun izi kaldı sırtımın keskin yamacında.

İkindi vakti güneşi,

Kaküllerime döküldü kirpiklerinden hırçınlığın kekre tadı.

Koynuma bir kuş yapıştı, serçe belki güvercin.

Koca gövdesiyle yas tutmaya başladı.

Güneşin oğlu, şimdi bir ikindi vaktini avuçlarımdan çaldı.


Sen ağla, gözyaşlarından putlar toplayacağım.

Erguvanımı gölgenin en baba tarafına yaslayacağım.

Dizleri eline asılı, biraz da narince paslı

Yelkovanım akrebin birine çarptı.

Alacalı parmaklarıyla koynuma yapıştı kaldı.

Onulmaz bir ateş var yuvasında gözlerimin.

Kesilmiş bir süt dişlerimden zehrini o yanmış ormana saldı.

Ormanlar hep yangını siyah da kanı çok iyi tanır.

Acıya merhamet mi adalet mi daha çok yakışır?

Erguvanım büyüdü, kadın oldu.

Karacaoğlan kalemini tuttu, ben bir vaşağın pençesinden geçirildim.

Zülfü alnıyla barış imzaladı, koynuma yapıştı yanık teni çıngırağın.

Artık ikindi vakti güneş doğmaz oldu,

Ellerim lavantalara uzanamaz oldu.

Gözlerim gözlerine dokunamaz oldu.

Koynuma yapıştı erguvan.

Koynuma yapıştı kekre.

Koynuma yapıştı yelkovan.

Akrebe ulaşamaz oldu.