nakıs bedenimi demire çalan topraklara atıyorlar
çiğ taneleri birikiyor göğsüme
bazen her gece bazen hiç
ama kan kokuyor genzime dolan
aya şavkıyan gecenin karanlığı
en erkek tarafımı kabartıp
sana indirgiyor düşlerimi
ala bürümüş ücraların ayazı
yoksul masaların oyuklarına doluyor
hangi imamın hutbesiydi bu
yedide biri kadar yoksul düşmüşüm
öyle üç beş değil puşt zulası
vurmuş kahrolası tam beş yerimden
üç tepeden geçerek sivriliyorum
dördüncüde sana küsüyorum bilesin
hakk’ım ancak bir tiyatro oyunu kadar sergiledi heybetini
ilk perdeden resmediyor devletsel merhametini
imkansızlıklar üzerine kuruyorum tüm düşleri
yamalıdır garibanın bir parçası
yekpare dikmiş gözlerini
yıldızlar kadar parlak
ölüler de yaşar anacığım
toprak da bir annedir
bil ki ona döneceğim