AYAZ
Tek katlı ahşap binanın merdiven kenarında her zamanki gibi gelip geçen kısa saçlı kadınları izlemekten farklı olarak yıldızların benden bu kadar uzakta, hiç görmediğim pembe bulutların arkasında olmasına hayretle bakarken saat gece yarısını geçmiş, dün, artık bu gün olmuş çoktan. İçimde yıllardan beri faaliyet göstermemiş bir zelzele, tüm bedenimi ele geçirmiş, iyi niyetiyle karşıdaki konteynırın kenarına pineklemiş yukarı mahallenin ihtiyarının bana kurtuluş olacağını da söylemeden edemiyor… Yıkımına ne kadar dayanırım bilmiyorum…
İçimdeki soluksuz titreyişe sekizinci nota gibi, daha önce edilmemiş bir dua gibi, kemanın en tiz sesi gibi eşlik eden ruhumun anlamsız sakinliğinin sebebi, asfalt kenarındaki birikintilere yansıyan ışıklar mı, yoksa kaybolup giderken göğsüne doldurduğu yıldızlar mı? Bulutlar mı üzerime dökülen bu parlaklık? Bıyıklarımın ucundaki donmuş bu ağırlık ölüm dedikleri şey mi yoksa? İhtiyar ne olacak peki? Yılların bizi hiçbir zaman bir araya getirmediği ama aslında aramızdaki husumet, mahallenin gençlerinin bizi bir birimize düşürürken aldıkları zevkten başka bir şey olmayan ihtiyar dostum… Şimdi böyle karşılıklı bakıp da sarılamamak değil miydi ölüm?
Hiç gelemediğim sana ihtiyacım var dostum. Gözlerimdeki derin çizgileri kimsesiz bir mezar gibi kapatan gözkapaklarıma engel olabilecek sana, içimdeki depremleri durdurabilecek, üzerimdeki kirli çizgileri ortaya çıkarabilecek yalancı bir güneş gibi yanan bir lambaya, kollarında akasya damarlarındaki süt kadar tatlı bu uykuya dalarken sana…
Mahallenin yaşlı teyzesi, kahvaltı için kapıyı açıp merdivenin kenarına bakana kadar, pardösülü yüzlerce memur, dizlerine oturtup, beni saatlerce seven kısa saçlı kadınlar yanımdan geçip gitmiş, bir tek ihtiyar dostum ne olduğunu anlamak için başımda beklerken ihtiyar dostuma hışımla kızıp, kızına seslendi;
- hoşt hoşt!
-Ayy! Aysel, Ayaz dediğimiz bu sokak kedisi donarak ölmüş…
Üzerine güneş doğan mahallenin yaşlı teyzesinin o gün sabah namazını kaçırıp günaha girmesi, meğer benim kaderimmiş…