Senin kırdığın da kalp mi İsmail? Sence bu kalbi senin yaş lafların terbiye edebilir mi? Benim midem bulanıyor yaşarken, konunun siparişin yanlış gelmesiyle bir ilgisi yok. Yetişkin olmak biniyor tepeme, git gidebilirsen, diyor. Nah gidersin, diyor, git de görelim, diyor. Dönüp dolaşıp aynı yerde kalıyoruz seninle o yüzden. Hatta aynı kişide. Canım acayip sıkılıyor.

 

           İsmail dedem öldü, anneannemi görmek istemiyorum artık. Halbuki birkaç gecedir anneannemin dizine yatıp gözlerim yuvalarından çıkıp ateş alana kadar ağlayasım ağlayasım ağlayasım, dedem artık yok, diye bağırıp çağırasım, anısına bir çakı bulup ekşi maya ekmekten bir dilim kesip zırlaya zırlaya yiyesim, şu kalbimi üzerinde tepine tepine kırıp parçalayıp yok edesim var. İsmail dedem öldü birkaç sene önce. İsmail içim öldü on sene olmuştur, bu bir ay, beş ay, beş senelik bir mesele olmaktan çıkalı sanki yüzyıllar var.

           

           Bu şehre geliyorum, ezilmiş dut kokan sokaklarından geçiyorum kuru sıcakta, sanki zehirli bir tohummuşum büyümemesi gereken, sanki sanki sanki dağları önümde, bitmeyen, sıra sıra ve bilirsin ki denize paralel… Geride kalmak, nüfusun bilmem kaç yüz bin olduğu küçük şehrimin yol tabelalarına asıyor beni baş aşağı. Başım orada yağmurlarla serpilip büyüyor, ağırlaşıyor, bacaklarım artık beni tartmadığında düşüp patlıyor.

           

İsmail kafam, kalbim, aklım, fikrim, ben, sen, onlar, yumurtası az pişmiş pideler, yoldan geçenler, kumlara gömdüğümüz ayaklarımız acı ilk yudumları alırken, sırt sırta oturmak geçmişimizle, birini çok sevmek, her şey, hepsi, İsmail hepsi kafamın içinde. Patlayınca dökülüyor içinden hepsi, gelen geçen topladıklarıma şaşıyor, hele ki biriktirdiklerim, rezil oluyorum kendime.

Kafam da kafamın içinde bu arada, sınırlarım, geç kalmalar, erken gitmeler falan hepsini uydurmuşum. Hatta kafamı toplarım sanmışım bir ara, yerin dibine giriyorum hatırladıkça. Hatırladıkça zehirleniyorum, aklım almıyor artık kafamı. Konuştukça karmaşıklaşıyor, düşününce olacakları sen düşün.

           İsmail sen var ya, sen bile kafamın içindesin. Düşünebiliyor musun? Umarım artık düşünmezsin.