On güncük bir yemin,

Tüm kaburgasıyla sırtlanıyor kanatlarını.

Bozmaman için o içli yuvayı,

Bozmamak için sıvısını kalbinin, kirli ellerle kalem tutuyor.

Uzun zamandır paslı yataklarda yatıyor.

Bir küf kokusu, bir alabora içine doğru.

Kesik bir avuçla sürekli tutunmaya çalışıyor.

Taşları diziyor üst üste, mermiler bilendi.

Derin gözler kılıçtan keskindir.

Uzanıyor taze yeminine, bulaşıyor kanı.

Artık taze değil, sancılı bir yemin bu.

Kafası uzun zamandır bir balkon demirinden sarkıyor.

Biliyoruz biz de işte,

Bizi çarpsan da sıfır ediyor.

Belki sonsuz, belki sıfır.

Belkiler prangasıyla ağzımda, boynumda, kaburgamda.

Keşkeler tam şuramda, orada işte.

Keşkeler.

Keşke dedikçe, yemin güçleniyor.

Taze değil, masum değil.

Kindar.

Kindar bir yemin, suratına tokat gibi çarpıyor önce.

Sonra uzanıp okşuyor.

Tuzakların açtığı yaralar ellerimizle kapanmıyor.

Bir orman yaratılmış gözlerine, ateşe verilmiş insanlarla.

Ayın beşi, dişimin izi yaşamında.

Ayın beşi, bizi bizle çarptılar.

Ayın beşi, kerpiçten diktim ruhumu.

Ayın beşi, tekrar önüne koydum.

Ayın beşi, yeminim yirmi yaşında.