Aziz Nesin, Türk edebiyatı denildiğinde akıllara gelen en önemli isimlerden biridir. Yaşamı boyunca düşündüğü ve yazdığı sözler, bugün bile milyonlarca kişinin yüreğine dokunmaya devam ediyor.
Bir tohum verdin çiçeğini al. Bir çekirdek verdin ağacını al. Bir dal verdin ormanını al. Dünyamı verdim sana bende kal.
Al yalnızlığını gel. Korkma, sıkılmayız. Senin yalnızlığın benim yalnızlığımla konuşur, biz ikimiz susarız.
Sen yoksun. Boşuna yağıyor yağmur. Birlikte ıslanmayacağız ki. Özlemlerde ayrılıklar da boşuna öyle uzaklardayız. Birlikte ağlayamayacağız ki.
Belki sıkıca sarılabileceğimiz bir sevgilimiz olmadı, belki yalnızız; ama bilinsin ki adam gibi sevdiğimizdendir yalnızlığımız!
Uslanma hiç hep deli kal, büyüme sakın çocuk kal, es deli deli böyle kal, son harmanında sevdanın tüken toz toz savrula kal, suçüstü bulmalı ölüm olurken de sevdalı kal.
Ve en gizlerden konuşurken ellerin içimden gelmiyor mektup yazmak demeden sevişiyoruz yirmi beş bin kilometreden.
O denli o denli çok beklettin alıştırdın bekletmeye, kendini çok zamanlar geçti de geldin, senden çok seviyorum senin özlemeni.
Aynı kağıdın arka ve on yüzleri gibiyiz. Sonsuza dek beraber; ama hiçbir zaman birbirlerini görmeyen…
Kadının aşka bakışı; 'bir sen, bir ben, birde bebekken, Erkeklerde bu durum; bir sen, bir ben, birde yedek' tir.
Biz bunlar deli diye seçmiyoruz ki... dedi, akıllı, uslu adamlar diye seçiyoruz. En akıllı bildiğimiz sonradan zırdeli çıkıyor.
Hayattaki en güzel şeyin çocuk olmak olduğunu bile bile, neden ‘büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulur ki.
Haritalara baktım, hiçbirinde evin yok. Ansiklopedilere baktım, hiçbirinde resmin yok. Sözlüklere baktım, hiçbirinde ismin yok. Aynada kendime baktım, seni gördüm. Benden başka yerin yok.
Hayalim; Küçük bir çocuğa ‘ne kadar seviyorsun’ dediğinde, açıp elini iki yana ‘işte bu kadar’ derken ki o masum sevgiyi bulmaktı.
Üşümek varsa bu sıcağın yokluğudur, karanlık varsa ışığın yokluğu. Eğer her yer karanlık ve sen üşüyorsan işte bu O’nun yokluğu.
Aldatan kişinin cinsiyeti ne olursa olsun, medeni hali şerefsizdir.
Alıştın, nutukları dinleyip uyuyorsun. Sen böyle uyudukça, sanma ki sabah olur! Körler memleketinde, şaşı padişah olur!
Aşığım sana cümlesinin sonundaki a harfi terk etti seni. O da üzülmüyor gittiğine, sen hala aşığım san beni .
Aynı kağıdın arka ve on yüzleri gibiyiz. Sonsuza dek beraber; ama hiçbir zaman birbirlerini görmeyen.
Bahse girerim yarın bir yobaz çıkıp, tuvalete gitmek günah diye fetva verse, tuvalete gitmeyecek ve altına yapacak o kadar öküz var ki bu ülkede.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz.
Bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır.
Bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır.
Ben terbiyeyi, terbiyesizlerden öğrendim.
Bilirsin günahları yazan melek soldadır. Hatta bundandır kalbin solda olması. Çünkü belki de aşk, yaşanılan en büyük günahtır.
Ne ölünün arkasından konuşulur, ne de gidenin. Çünkü ha ölmüştür, ha gitmiştir kalan için.
İşin zoruna gideceksin. Her zaman zoru dene... Zoru yapamasan bile, zoru yapmaya çalışarak hiç olmazsa kolayını yaparsın.
Artık ne gelmek ne de gitmek yaşamın en zor yanı beklemek hiçbirimiz beklemedik doğmayı, doğduğumuzdan beri beklediğimiz ölmek.
Terk eden kişinin gittiği yerde aradığını bulamayınca dönüp ‘özledim’ demesi; özlediğinden değil, eşek gibi pişman olduğundandır.
İyi insan lafın üstüne gelir” demişse eskiler ve ben sürekli seni konuştuğum halde gelmiyorsan; demek ki iyi bir insan değilsin.
Bir yanlışlık var; sen bu denli güzel, ben bu denli sevdalı olmayacaktım.
Sevişirken yılan bile dokunmaz, tapınmakta aşktan saygın olamaz, sevda üzere yıldırım olsa çarpmaz istiyorsan uzak kalmak ölümden hep aşk üzere olmalısın a canım ki ölüm de sevişirken kıyamaz.
Güneş altında söylenmedik söz yokmuş. Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi.
Yatağına yatınca; yüreğinin sesinden uyuyamıyorsan, anla ki yalnızsın.
Kolayca akmaz bilirsin bir erkeğin gözyaşları; ama eğer erkek ağlıyorsa, asla sahte olmaz gözyaşları.
Yıkılmasın diye dağlar, ah çekmiyorum. Kendimi yıkıyorum, dünyayı yıkmıyorum.
Bırak olmasın mezar taşımız, bir okul bahçesine gömsünler bizi çocuklar koşsun üzerimizde.
İnsan, insan gibi, insan olarak hür olmasını bilmezse, hür olamazsa, o zaman kurtlar, kuşlar gibi hür sanır kendini.
Üşümek varsa bu sıcağın yokluğudur, karanlık varsa ışığın yokluğu. Eğer her yer karanlık ve sen üşüyorsan işte bu O’nun yokluğu.
Her kötülük cahillikten geliyor.
Cahilliğin gözü kör olsun!
Kazanmamak, kaybetmek demek değildir.
Demek diploman yok... Öyleyse sana yüksek bir iş vereceğiz!
Olur elbet ama, bu kadar yolsuzluk, bu kadar hak yemek olur mu.
Korkmuyorum diyenler, ya başkalarına yalan söylüyorlar, ya kendilerine yalan söyleyip kendilerini kandırıyorlar ya da bilmeyerek insan olmadıklarını söylüyorlar.
İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.
Bir yanlışlık var; sen bu denli güzel, ben bu denli sevdalı olmayacaktık.
Oğlum, her şeyi yap, yalnız yalan söyleme! Çünkü, dünyada en çok doğuran şey yalandır. İnsan bir küçücük yalan söyledi mi, o yalanını gizlemek için biraz daha büyük yalan söylemek zorunda kalır.
İnsan, birisine saygı duyuyorsa, onu gözünde yüceltiyorsa, o kişide kusur göremez, her dediğine hiç düşünmeden doğru diye inanır.
Hep düşünüp duruyorum: Kız olmak, daha doğuştan bir şanssızlık mı?