Bağışlayın ama biri ile konuşmam gerek.
Bağışlayın ama bazen kendimi kalabalığın içinde buluyorum; pazarlarda, panayırlarda falan.
Demek istediğim; o gözler, burunlar, dirsekler, yürüyüşler, konuşma biçimleri.
Bağışlayın ama bu kartondan yapılmış gibi duran yüzlere baktığımda, kahkahaya benzemeyen kahkahaları duyduğumda kendimi sık sık cehennemin bağırsaklarındaymışım gibi hissediyorum.
Aklımın katledilmesinden farksız bu, anlıyor musunuz? Korkusuzlukları, tek idraksizlikleri olan adamlar ve kadınlar.
Bağışlayın, tek istediğim onlardan olabildiğince uzak olmak.
Aykırı damgası yemeden bütün bunları dillendirmek olanaksız.
Hastayım belki. Örneğin bir asansöre binip, kendimi türümden beş altı kişi ile çok yakın ve hapsolmuş bulduğumda hiçbir şeyin kurtarılamayacağı, havasız bir delilik mağarasında olduğum duygusuna kapılıyorum.
Bağışlayın, ama bazı hayvanları anlayabiliyorum, yuvalarını toprak altında yapan hayvanları, uçan veya en küçük ses veya görüntü karşısında kaçıp saklanan hayvanları. Ben de bir hayvanım belki, insan bedenine hapsolmuş bir hayvan.