Şimdi ağlıyorsun ama;
Hepsi bir gün bitiyor. Herkes bir gün gidiyor. Yaşarken gitmez, bitmez zannediyorsun. Bazen onlarla gülüyorsun, bazen seni kızdırıyorlar ama bitiyor.
Bahçenin bir kapısı var. Ev sensin, bir yere gitme şansın yok. Onlar son kez dönüp “Allah’a ısmarladık” diyorlar. Bunu ne sen biliyorsun ne başkası, gidiyorlar. Pencereden bakakalıyorsun.
An bitiyor, aşk bitiyor, o gidiyor, sen kalıyorsun.
Bahçede birkaç çeşit ağaç var. Sayıları çok. Gelen baharla çiçek açmış, günler güzelleştikçe meyve vermişler. Senin bir parçan onlar. Bahçene yeni misafirlerin geliyor. Uzun zaman oldu, özlemişsin. Hoşsohbet sarıyor etrafını, karşındakiler güzel zaman geçirsin istiyorsun. Ağaçları gösteriyorsun onlara. Öylece duruyorlar, zahmetsizce güzeller. Misafirlerin güzelliklerine şahit oluyorlar. Onlara meyvelerden ikram ediyorsun, tadına bakıyorlar, hoşlarına gidiyor. Onlar mutlu, sen mutlu, ağaçlar mutlu, meyveler eksik eskisi gibi değil. Önemli bulmuyorsun, “Daha bolca var. Hem yemeseler çürüyecek, çöpe gidecek” diye düşünüyorsun. Akşam oluyor. Güneş yorgun. Onlar da yoruldular, gidiyorlar. Kapıda sana “Allah’a ısmarladık” diyorlar. Bilmiyorsun, bu bir son mu? Karanlığınla baş başa kalıyorsun.
Karanlık yalnızlığın habercisi. Yalnızlığın soğuk, gözleri kör, duyabildiği tek şey rüzgarın uğultusu. Sen ise oturuyorsun. Ne kadar sürecek, güneş tekrar gelecek mi, misafirin belki seninle beraber ev sahibi olacak birileri uğrayacak mı, bilmiyorsun. Umut dolusun, gözlerin ışıksızlıkta parlıyor.
Zaman akıyor bir yanda. Ne kadar geçti?
Güneş doğuyor uzun zaman sonra. Yeni insanlar, yüzlerinde umursamazlıkla, bahçe kapısının önünden geçiyor ama içeri gelmiyorlar. Ağaçlar kurumuş, meyveler çürümüş, kötü bir koku evin etrafını sarmış ama senin gözyaşların içine akmış, burnun tıkalı fark etmiyorsun.