Solukların çıkmamak için çırpındığı anlar yaşarken nedir o soluğu çıkmaya iten umut kırıntısı? Nedense umut etmekten vazgeçmekten korkuncu gözükmüyor gözümüze. Bir insanı bitiren güzel hayaller kurmadan uyumak oluyor. Belki de yaşamak adına sandığımız bu uyuyup uyanmalardan rutinimz değiştiğinde yaşamaya başlayacağız. Belki hayal kurmak bizi öldüren esas faktör. Bu diyalektik yaklaşımla yaklaşınca hayatın başka bir penceresi olabilir mi diye düşündüm bir an. Cidden hayal kurmamak mümkün olsa nasıl olurdu? Kimse hayal kırıklığı ve kırgınlık yaşamazdı belki. Önümüze gelen her kapı sevgiye, başarıya, mutluluğa çıkarsız açılırdı. Ve bize gelen insanların soru işaretleri, çıkarları olmazdı. Etraftaki insanların üzerimizdeki pastadan istediği bir parça olmazdı. Ve biz hayat denen sofrada dilim dilim tükenmezdik. Kimse bizden bir şey istemezse hayatımız bizim olurdu belki. Tüm hayatımızı yalnız başımıza nasıl yaşayabiliriz, kendi kendimize nasıl yeteriz diye sarfetmezdik belki. Bu çalışmalar içinde yalnızlık denen olguya düşmezdik. Kendi kalabalıklarımızın gölgesinde erimezdik. Genç olurduk, çocuk olurduk ve yaşlı olurduk.
Hayal kurmakta beni bu denli üzen şey hayal kırıklarımın tozu dumanı olabilir. Bu tüm hayallerin sonucunu kötü yapmıyor elbette. Ama benim yaşadığım hislerin aynalarda yansıyarak çoğaldığını ve bu his hüzmelerinde kendim gibi balıkları görüyorum. Olmazı hayal ediyorum. Hayal etmemek adlı bir dünya hayal ederken bile bunun mümkün olmayışına üzülüyorum. Düşüncelerine pranga vurmanın yolunu düşünerek bulmaya çalışmak kısır döngüye sokuyor insanı.