tüketiyorum kafası güzel günleri

mülteci hisler meyhanesinde

içiyorum ölü uyandıran içkisini

yas tutar gibi düğün evinde...


günde üç öğün seni düşlüyorum

aç geleceğim ve tok geçmişimle

tüm rezil sırlarımı mühürlüyorum

kasıntı cümlelerimin eşliğinde


yaşanmışlıklarım dağımda iz sürüyor

seni buluyorum ceylan sürüsünde

avcıların en soysuzu bana gülüyor

güneşim, savaşsız zamanın derdinde


masumdu tablosunu çizen ressam

kafesteki tutsak ağacı çizdiğinde...

yüreğinde gördükleri hep tastamam

ağacını terk etmeyen kuşu görünce


okuduğum kitaplarda isyan çıkıyor

yıkılıyor sözcüklerin binası şafakta

varlığın sayfalarca dizemi kaplıyor

diriliyorum başıboş şiirlerin yalnızlığında.


seviyorum seni utangaç ayazda

kutuplarımı ısıtıyor yaşlı eskimo

tutuyorum elini sessiz karanlıkta

vuslat kuyusundan çıkan benim o


içimde uzanır sevgiden köprü

bir yolcu gider, bir yolcu kıy(a)met bilir.

taşır üstünde nice narsist ömrü

yolun anlamını çözemeyen incinir.


uyandım yine anlamsızlıklar ülkesinde

sadece sen olan anılara sarılarak

bayrağın dalgalanıyor başkentimde

işgal ordunun sevdasına inanarak.