Nereden başlamalı, nasıl başlamalı, ne yazmalı? Artık kalem elimde ve bahanelerim son buldu.
Uzun süredir yazma fikri aklımda fakat masanın başına geçemedim. Her şey zamanını bekler ve zamanından önce gerçekleşmez dedikleri bu olsa gerek.
Yazmak sürekli var olan bir istekti içimde fakat bu kadar uzun süre geçmiş olması, kafamda milyonlarca belirsizlikler ve ne yazarsam karşımdaki insana bir şeyler katabilirim düşüncesi zihnimi kemirip durdu.
Düşünmek, planlamak iyi bir şeydir sonunda harekete geçmek varsa. Ben bu düşünce şelalesinde uzun süre kaldım maalesef ve kafamda var olan pek çok şey de askıda kaldı. Vardır bunun bir sebebi. Yazmadan önce pişmek gerek belki de...
Son bir yıldır (Yürümenin Felsefesi'ni okumadan önce) tempolu yürüyüşlerimde zihnimde daha fazla ve farklı hikayeleri oluşturabildiğimi, birbirinin ardınca açılan kapılar misali farklı dünyalar kurduğumu fark ettim. Yürümenin bende bir etki bıraktığını hissedebiliyordum, sessizlikle birlikte etrafta var olan o düzendeki muazzamlığı tespit edebiliyordum. Ardından karşıma Yürümenin Felsefesi çıktı. Kitabı okumaya başlayınca yaşadığım bu durumu daha net kavramaya başlamıştım, kitap bana rehber olmuştu. Yürümenin sadece adım atmaktan ibaret olmadığını, spor olmadığını, bir ayağı diğerinin önüne atmanın çocuk işi olduğunu söyledi. Ve aralarında en sevdiğim alıntıyı "Yürümek bir dönüşüm, bir çağırıdır." (sf. 100) paylaşmak isterim. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Son olarak bu yazıyı yazarken aradığım konunun çok da uzakta olmadığını fark ettim. Tıpkı güncel hayatımızdaki kimi konularda olduğu gibi oldukça uzağa bakarız fakat hemen yanı başımızdadır aradığımız şey. Küçük Prens'le noktayı koyuyor ve bu yeni başlangıcın sevgiyi, huzuru, barışı ve merhameti getirmesini diliyorum.
''Ama gözler gerçeği göremez ki. Yüreğiyle aramalı insan.''