Kendimi hep önemsiz şeyleri umursamamam gerektiği konusunda uyarırım. Beni hayatta bir yere getirmeyecek, ileride geriye dönüp baktığımda benim için hiçbir şey ifade etmeyecek şeylere üzüldüğümde kendime kızarım. Ama bundan kendimi alıkoyamıyorum. Beni anlayan, bana benzeyen, onları anladığım insanların hayatımdan çıkmasına katlanamıyorum. Bazen her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir, çok samimi olduğumuz insanla iki yabancı olabiliriz. Beraber yaşadığımız onca güzel şey, paylaştığımız karanlık, fısıldanan sırlar bazen hiç yaşanmamış gibi olabilir. Bu çok doğal ve olağan bir şeydir. Böyle durumlarda yapılacak en sağlıklı şey, o insanla paylaşılan güzel anıları hatırlayıp “Geçmişte iyisiyle kötüsüyle hayatımda olan birisiydi, şu an ikimiz de yolumuza bakıyoruz, onu hatırlamak istediğimde güzel hatırlayacağım.” diyebilmeli ve bunun için pişmanlıktan ziyade minnet duymalıyız. Yani kendime hep bunu söylerim. Ama bazen bir yanım, bu anıların hepsini koca bir diken yığınına çevirip ağzıma tıkıştırıyor ve onu kalbime gidesiye kadar yutmamı istiyor. Oysa güzel anıların güzel şeyler hatırlatması gerekmez mi? İşte bu yanım, o anıları birer işkenceye çeviriyor. Düşündükçe ağladığım, ağladıkça düşündüğüm, keyfimi kaçıran, huzurumu bozan şeyler oluveriyorlar. Daha da kötüsü bu duygunun boş olduğunu, hayatta bu üzüntüye varasıya daha binlerce sorunumun ve sorumluluğumun olduğunu, bunlara üzülmenin sadece bir zayıflık olduğunu söyleyen tarafımla, yaşananların çok güzel şeyler olduğunu ve beni önceden ne kadar mutlu ettiğini, hedef ve hayallerimden ziyade duygularıma da odaklanmam gerektiğini söyleyen tarafım; aynı anda ortaya çıkıp beni bir çıkmazın içine sürüklüyor. Yanlış anlaşılmasın; bunlar beni işlerimden, hedef ve hayallerimden alıkoymuyorlar. Sadece beni içten içe kemirip kendimle çelişmemi sağlıyorlar ki bu da hayatıma devam ederken içimde yaşadığım bir şey. Belki de sadece romantize ediyorum. Melankolik tarafımın ağır bastığı saatler genelde geceleri oluyor çünkü karanlığımı paylaşmayı severim. Ve bunu, içini bilip içimi bilen biriyle yapmayı daha çok severim. 

Duyguların ölebilen şeyler olması ne kadar acı değil mi? Ama asıl acı olan bunun sadece tek tarafa olması. Kendime, bunların saçma şeyler olduğunu ve aslında umursamadığımı söylemeye devam edeceğim. Ama bununla beraber eskileri düşünüp her şeyin bu denli değişebilmesine hayret edeceğim. Bu da benim lanetim.