içimdeki yazma isteği tamamen kusma isteğimden ibaret. içimdeki coşku ve gümbürtüyü atabilmek için daha cesur bir yöntemim yok. on altımda başladığım kelimeleri sayfaya donatma sanatım(!) uzak bi tarihte beceriksizce son buldu. kendime yazmayı dahi yakıştıramadığım ve her şeyimi hakir gördüğüm o evrede yirmi yaşımdaydım. kendimin ne kadar iyi olduğundan çok kendime nasıl yetebileceğim dürtüsüyle yarışmak beni dibe çekti. hayatımda neye adım attıysam motivemi tıpkı yazmak gibi kaybettim. ideallerim ve arzularımı yarı yolda bırakıp anlık tatminler çerçevesinde daha güvende hissettim. aldığım bu tatminkar ancak geçici kararlar beni olduğum yerden bir adım ileriye dahi getirmedi. bunun farkına vardığımda geç kalınmışlık düşüncesini kendime bahane ettim. artık ne bir şeyleri toplayacak enerjim ne de hevesim vardı. en güzel yaşlarımı büyümeyecek gibi yaşadım. ancak şimdi geriye baktığımda tüm anılarım buğulu ve hiçbiri beni doyurmuyor. büyüdüğümü fark ettiğimde beni yaşlanmak korkusu ele geçirdi. aynalara daha sık baktım ve yaşlıları daha fazla seyrettim. insanın geleceği görebilmesi için firaset şart değildi. kimi yaş almış insanlarda gençlere bakarken yüzüne oturmak isteyen zavallı tebessümü fark edebiliyordum. ömrün başladığı noktaya geri dönüyor olması kaçınılmazdı. gelir, büyür, yaşar ve giderdin. ölümden değil yaşlanmaktan korkmak acizce miydi bilmiyordum ama bedenimi ve zihnimi potansiyelinde kullanamamak durumu beni hiç olma düşüncesinin daha iyi olduğuna itiyordu.


yaşam da tıpkı bu yazı gibiydi (görece). tamamen ne yazacağımı bilmediğim bir metne bunu açıklayarak giriş yaptığımda kendimi korkularımı yazarken ve eleştirirken buldum. başladığım yerin biten yerle alakası yoktu ancak bir şekilde akıp gitti. içimdeki yazma isteği tamamen kusma isteğimden ibaret.