Yine biraz depresif bir müziğin eşliğinde yazıyorum; zihnimdeki birbirine girmiş düşünceleri, elimden geldiğince toparlayıp bir kağıda. Sözcükler ritim tutarak dökülüyor kağıda depresif de olsa. Bana uyum sağlayamasalar da müziğe uyum sağlamaya çalışıyorlar.


Psikiyatri tedavimin başlangıcından sayamadığım aylar geçti artık. Düşünüyorum neler değişti, diye. Artıları eksileri neler oldu acaba, diye. Totalde artıda mıyım yoksa ekside miyim karar veremiyorum bile. Çünkü bu süreçte kaybolmuş hissediyorum. Belki de hiç bulamamıştım kendimi. Sil baştan kendimi bulma serüvenine girmiş bulunmaktayım artık. Bu durumun soktuğu boşluk da eski, daha depresif kişiliğime özlemimi artırıyor sanki. Karar veremiyorum. Bunca yıldır ben olarak tanıdığın kişiyi bir kenara atıp ilaçlardan sonraki “ben”e alışmaya çalışmak, onu tanımaya çalışmak gerçekten çok yorucu. Belki de bu yaşıma kadar ben sandığım kişi, ben bile değildi. Böyle bir durumda mutlu olmak uğruna ben diye bildiği kişiyi kaybetmek ister mi insan? Buna değer mi, bilmiyorum. Herkes bizi farklı anlatır ya sorduğumuzda. Herkese aynı değilizdir çünkü. Kendi benliğimiz yabancı gelmeye başladığında da farklı anlatmaya başlıyoruz işte kendimizi, kendimize. Ben kendime bile farklı oluyorum. Farklı duyguların esiriyken biri hakkında görüşümüz değişmeli mi? Mutluyken kendimiz hakkında iyi konuşup üzgünken, sinirliyken, utanmışken, pişmanken farklı farklı konuşmamız doğru bir şey mi acaba? Hangisi daha sahici bir yorum olurdu? Sanırım duygusuz olduğumuz andaki yorumumuz. Bilmiyorum.