Hayal ederdi gökyüzünün maviliğini ve denizin dalgalarını .Düşünceli ama kendi içine dönüktü Pedro. Yağmur yağdığında çatlakları olan çatı katındaki evinden sular damlardı Pedro’nun. Kiracısı olduğu Aziz Marta Hanım’a babasından kalmıştı bu ev. Pedro şikayet ederdi bu durumdan ama Aziz Marta Hanım babasından kalan bu evi hatırası var diye değiştirtmezdi hiçbir yerini. Çünkü “Hatıralar olduğu gibi hatırlanmalıdır, “ der ve eklerdi “Geçmişten sana hatıra kalan hediyeleri düzeltmek istersen, akılda kalan ilk halleri silinir.” derdi. Pedro anlamazdı pek, zaten anlamak da istemiyordu Aziz Marta Hanımı. Hep içinden söylenirdi Pedro, ”Bazı şeyleri dışavurmadığımız için huzursuz olmaz mıyız?“ derdi, sitem ederdi Aziz Marta Hanım’a ama içinde yaşardı kendi isyanını.
Pedro kukla oynatırdı mahallesindeki tiyatro salonunun önünde. Alırdı eline sevdiği arkadaşını ve düşerdi yollara, Pedro sorgulardı durmadan:
“Umutlu bir şekilde hayata tutunmak için bir kukla yeterli miydi?" Hep bunu düşünürdü kendi kendine, düşünür ama asla cevabını bulamazdı. Tiyatro solonuna geldiğinde aklında hala aynı soru vardı lakin cevabını yine bulamamıştı, başladı oyununu sergilemeye. En yakın arkadaşının adı Bay Hiç Kimseydi .
Bay Hiç Kimse, insanları aydınlatmaya ve güldürmeye adamıştı kendisini. Hikaye anlatırdı insanlara ama bu hikaye Pedro’nun hikayesi gibi olmazdı. Bay Hiç Kimse mutlu bir hayat sürüyordu, sevgilisi vardı mesela, hayatını paylaştığı biri vardı, onu alkışlayanlar vardı. Yalnız değildi Pedro gibi, Bay Hiç Kimse oyununu sergilerken biri vardı seyircilerin arasında . Pedro'ya gösterdi onu; uzun boylu, sarı saçlı bir kızdı Bay Hiç Kimse’nin gösterdiği. Annesiydi yanındaki yaşlı ve bilge kadın, kalabalığın sesinden ne dediklerini duymuyordu Pedro ama onun hakkında konuştukları her hallerinden belliydi, bilge görünümlü yaşlı kadın sergilediği gösteri hakkında konuşuyordu, kız ise annesinin konuşmasına rağmen Pedroyu süzüyordu. Pedro heyacanlandı bir anda, hayatında kimse ona o gizemli kızın baktığı gibi bakmamıştı. Pedro oyununu bitirdikten sonra içine düşen bu gizemli kızı araştırmaya koyuldu. Meğer Eftelya her hafta gelirmiş Pedro’nun gösterisini izlemeye lakin Pedro Eftelya’nın varlığını geç anlamıştı. Aradan geçen haftalarda Pedro Eftelyayı göremedi oyununda. Gösteri olmadığı zamanlar da Pedro utangaç bir edayla kendisine bile itiraf edemediği duygularını düşünmeye koyuluyordu, gün batımı eşliğinde tavanı delik çatı katı odasında, tarifini bile bilmediği duyguyu kendisine anlatmaya çalışıyordu. Pedro'ya anlamsız geliyordu, aşkı hep hikayelerde duyumsuyordu çünkü. Gerçek olduğuna asla olanak vermiyordu.
Yine gösteri zamanı geldi çattı, Pedro Eftelya'yı gördüğünden beri bütün gösterilere daha güzel hazırlanıyordu .Farklı hissediyor Pedro kendisini, Bay Hiç Kimse de farklı hissetmekte kendisini, Pedro’nun hisleri Bay Hiç Kimseye de yansımıştı. Pedro döndü ve Bay Hiç Kimse'ye “Sanki içimde dünyanın en güzel şarkısı çalıyor ve hiç susmamasını diliyorum.” dedi . Gösteri başladı ve Pedro’nun gözleri Eftelya'yı arıyordu. Gelmişti, aynı yerindeydi, oradaydı Eftelya ama bu sefer yanında annesi yoktu başka bir, vardı. İçindeki duygularını öldürecek; onu bağımsız olduğu, özgür yaşadığı, Pedro’nun içindeki aşkı bir anda bitirecek ve tutsak olduğu, zevk almadığı hayatına geri gönderecek biri.
Bay Hiç Kimse bir anda sordu Pedro'ya, kim o?
“Hiç kimse“ diye cevap verdi. Bazen her şeyin olacak insanlar başkalarınındır ve asla ulaşamazsın onlara, o yüzden hiç kimse o Bay Hiç Kimse. Perde kapanır, alkışlar ve kahkaha eşliğinde . Gösterisi son bulan Pedro evine döner. Yalnızlığının ve kimsesizliğin sembolü olan dar ve rutubetli odasına gelir ve kapıyı kilitler. Eftelya diye biri onu huzursuz ediyordu, bu huzursuzluk kalbini acıtıyor ve karın ağrısı yapıyordu. Kendi kendine düşündü, “Fiziksel olmayan bir duygu nasıl olur da bana bu derecede acı verir ve beni hem fiziksel hem de ruhsal açıdan etkileyebilir?”. Günler geçmesine rağmen Pedro’nun içinde yanan ateş bir türlü sönmemekteydi, artık gösterisine de gitmiyordu, Bay hiç Kimse de bu durumdan etkilenmişti. “Aşk sadece bana mı zarar vermekte yoksa etrafımdakiler de bu aşktan zehirlenmekte mi?“ diye sordu Pedro odasındaki en yakın arkadaşına. Bay Hiç Kimse ne derse desin Pedro’nun istediği cevapları veremiyordu ya da Pedro bu cevapları duymak istemiyordu çünkü biliyordu ki aşk çözümü olmayan bir duyguydu. Sebepsiz ve masumdu Pedro’nun aşkı, hayatın bütün kötülüklerine karşı bir direnişti belki de bu aşk. Dayanamıyordu Pedro, Eftelya'nın haberi bile yoktu Pedro’nun bu yüce aşkından ama onu suçluyordu hep, zaten aşk söz konusu olduğu zaman kimin suçlu olduğu hep bir muamma değil midir?
Pedro uzandığı yataktan kalktı ve bir karar aldı. Bay Hiç Kimse o gece uyuyakalmıştı. Pedro'yu engellemek için kimse yoktu yanında.
Her sabah Aziz Marta Hanım Pedro'yu uyandırmaya gelir fakat bu sefer kapısı kilitli ve ses gelmiyordu Pedro’nun odasından, ısrarla seslendi Aziz Marta Hanım ama ses gelmedi Pedro'dan, bu durumdan çok şüphelendiği için mahalleden bir kaç kişiyi toplayıp Pedro’nun kapalı olan kapısını kırdırtdı ve içeri girdi Aziz Marta Hanım. Karşılaştığı sahne karşısında donup kaldı. Hayat dolu Pedro kendini asmıştı rutubet kokan odasında...
“Pedro’nun bilinmeyen bir aşkı içinde yüceltmesi mi yoksa Eftelya’nın ağır gelen aşkı mı?“ diye düşündü Aziz Marta Hanım.
Uyuya kalan Bay Hiç Kimse bir daha asla uyanmadı. Pedro gibi, belki de hayata tutunmak için bir kukla yeterli olurdu ama Pedro göremedi gözünün önündeki dostunu...
Bazen uyumak ölümle yüzleşmenin başka bir evresidir, bazen sevmek Pedro’nun yaptığı gibi uğrunda sessizce ve hiç kimse olmadan ölmektir, aslında aşk ölümle yaşam arasındaki kapılarımızdır. Kimi o kapıyı ardına kadar açar ama asla içeri girmeye cesareti yoktur, kimi yanına bile yaklaşıp o kapıyı açamaz, kimisi çoktan içeri girmiştir ardından başkası kapatır o kapıyı...