anıları çıplak hırsından koru.
sen o güzel gökte kırmızı sarı beyaz…
uzaktaydın, daha yakındın bana.
kaç
kaçmak istiyorsun
kaçmak istiyorum
sen hislerimden, ben bedeninden.
adını koymaya çalışıyorum, tütün kokuyor.
parley blue 50
-katı, ayırması güç
mantıklı değil çünkü.-
söyleyemem ki, bıçak da olsa açmaz ağzımı.
korkuyorum, herkes iğreniyor benden, o karanlık:
yaklaşıyor .. tam önümde gölgeler dönmesinden korktuğum ıssız kuytularından…
vücudumda taze kırmızı,
masum ve şakayıklı gözlerle bakma bana.
değilsin çünkü.
değiliz, değildik hiçbir zaman.
sözlerin beni iyileştirmeyecek, tek dokunuşunla
parçaladığın hayal-balon dönmeyecek.
masum bakıyorsun, gözlerini kırpıyorsun…
görmekten kaçışımı gösteriyor her öpmeye uzandığında kapanmaya yeltenen gözlerim
ve hatta, çevirdiğim başım
titreyen parmaklarım.
hep dokunmaya uğraşmana rağmen masumiyet kokan gözlerinle
-ellerin hep tersini söylüyor-
zihnimdeki kırık aynalara
görmüyorsun.
şehvetin kucağında tuzağa düştüm
senin kucağında
ki sana her zor dediğimde ben kazandım deme cüreti veriyor.
her bir daha dediğinde
kaçmak için kendi çaresizliğimden
sevgisizliğimden
bir kez daha görmek istiyorum
senin çaresizliğini.
benden başka bakmasın gözlerin.
bedenimin ücra köşelerine saklanan çocuğun çığlıklarını duyuyorum.
-hep içten içe mavi ayışıklarında-
devam edemedim, hırsını sindiremedim.
kim olduğumu kaybettim.
hiç varolmamış gibi ölüm/yaşam ikilemimden bile kaçtım.
tutunamıyorum.
kadın olmak politiktir, insan ol-mak-abilmek politiktir.
kadın olarak görülürken insan olmaya uğraşmak politiktir.
kutsal olmak politiktir, kutsaldan ödün vermek suç.
içinde düştüğüm kırık aynalar arasında bir kez daha kendimi kanatmak için an kolluyorum.
tutunamıyorum.