Gözlerini her kırpışında kirpikleri rahatsız edici bir şekilde birbirlerine vuruyordu. Yüzünü buz gibi bir su ile yıkamak hayali, uykuya devam fikrine galebe çalınca tek harekette yatakta doğruldu ve sol tarafında aynanın varlığından haberdar olduğu için hiç o tarafa bakmadan odada ilerledi. Sabahları kendini beğenmiyordu. (Aslında ekseriyetle kendini beğenmezdi.) Fakat bugün fevkalade iyi hissediyordu. Dün gece yaşadıkları, zihninde yanıp sönen film kareleri gibi dolanıyordu. Lakin iyi hissiyatın sebebi bu değil; bugünden sonra olacakların hayaliydi. Umut doluydu.
Ayakta bir süre hareketsiz bir şekilde durdu. Bir yere dalıp bir şeyler düşündüğü her halinden belli idi. Çok geçmeden kapı çaldı. Beyninden vurulmuşa döndü. Sanki daha demin gerçek dünyada, şu an hayal dünyasında gibiydi lakin tam tersiydi. Hayalde olduğunu hissetmesini sağlayan şey kapıyı kimin çaldığı ile ilgili tahminiydi. Dün gece olanları hayal meyal hatırlıyordu ve sanki 'sabah uğrayacağım' diye bir söz işitmişti. Kimin geldiğinden emin olmamakla beraber kapıya doğru gayri ihtiyari bir şekilde yöneldi. Normal adımlarının iki katı hızında adım atıyordu. Üç katı da olabilirdi mamafih şu an bunu düşünüp hesaplayabilecek durumda değildi. Titriyordu.
Koşarken kapı bir kez daha çaldı. Heyecanla kapıyı açtı. Kapıcı, 'Ekmek ihtiyacınız var mı?' dedi. Tüm hayalleri suya düşmüştü. Bunu o aciz adama hissettirmemek için her zamanki vakur duruşundan taviz vermedi. Bir ekmek istedi ve parayı verip kapıyı hızlıca çarptı. Sırtını kapıya vererek yere çöktü. Aslında bu kadar üzülecek bir durum yoktu; ah şu beklentiler ve boş hayaller olmasa!
Kapıcı, pazar günleri hariç her gün gelir ve bu soruyu sorardı. Bugün de pazar olmadığına göre bunda bir tuhaflık yoktu; asıl tuhaf olan başka birinin gelmiş olmasını beklemekti ama ne yapsın, daha dün görüşmüş oldukları halde onu çok özlemişti. Acaba o da özlüyor muydu? O da kapı çaldığında böyle meraklanıp koşuyor muydu? Yoksa bunlar ehemmiyetsiz nesneler miydi ona göre?
Kuruntu yaptığının farkında bile değildi. Ekmeğin arasına peynir koydu ve peçeteye sarıp çantasına attı.
Saçlarını toplamış, evi terk etmek üzere adımlarına devam etmişti. Asansörü çağırdı fakat asansörün çağrıldığı zaman çıkardığı sesi duymadığı için hemen yanındaki göstergeye baktı. Servis dışı yazısını gördü. Hep mi bozulur şu asansör diye söylenerek merdivenlerden sanki bir yere yetişecekmiş gibi hızlıca inmeye başladı. Saatine bakmak için kolunu itiyatla salladı mamafih bugün takmayı unutmuştu. Her aksi şey bugünü mü bulurdu? Zemine vardığında kapının önünde, onu gördüğü andan itibaren gülümsemeye başlayan şoförü vardı.
Şoför mütebessim bir şekilde, 'Buyurun lütfen, epey erkencisiniz bugün!' dedi.
Kendini arabanın içine attı. Sağına dönerek: 'Bugün işe gitmiyorum ileriden sola dön, sonrasını ben tarif ederim' dedi. Arabası Ankara'daki nadir İngiliz usülü arabalardandı. Zaten o da alışamamıştı direksiyonun sağda olmasına.
'Nereye gidiyorsunuz hanımefendi?' diye sordu şoför.
-Gölün kenarına gidip biraz gezinmek istiyorum.
-Bugün hava soğuk, bana kalırsa gitmeyiniz oraya.
-Sana kalmayacak şoför. Hem biz ne zaman sen bana salık verecek kadar yakınlaştık acaba?
-Dün gece böyle söylemiyordunuz, bilakis ne desem gülüyordunuz. Buradan dönüyorum o halde N. Hanım.
Bu cümleyi duyunca göğsü daraldı. Zaten dün ile ilgili çok şey hatırlamıyordu. Sadece buluşmayı hatırlıyordu. N. tam bir şeyler söyleyecekken şaşkınlığını fark eden şoför devam etti:
-Dün gece size yukarıya kadar ben eşlik ettim. Kolunuzdan tutmasam yere yığılacaktınız. Epey sarhoştunuz. Neler olduğuna dair soru sorunca, kahkahayı patlattıktan sonra sinirle asansördeki cama tekme attınız. Açıkçası sizden böyle bir tekme beklemezdim. Her neyse, ben de ondan sonra sabaha doğru servis ekibini çağırdım. Ayna yapılsın diye. Galiba o nedenle terlemişsiniz biraz, yürüyerek inmişsiniz sanıyorum. Tamir halinde olmalı asansör.
Bunları duyunca içinden gülmek geldi lakin zihninin 'ân' ile ilgilenmeyen kısımlarında dün geceki yaşananlar yavaşça belirginleşiyordu. Sanki şoförün söylediği her kelime bir mum alevi görevi görüyor ve gecenin hatırasının karanlıkta kalan taraflarını biraz olsun aydınlatıyordu. Yeniden 'ân'a döndü ve 'Evet tamirat yapılıyor,' dedi.
Bir süre sonra göle varmışlardı. Güya yolu kendi tarif edecekti. Sanki Ankara'yı çok iyi biliyordu. Hem biliyor olsa bile şoföre yol mu tarif edilirdi yahu? Arabadan indi.
Şoför, 'Gelmemi ister misiniz yoksa iyi misiniz?' diye sordu.
-Sağ olun. İyiyim. Görüşmek üzere!
Yürümeye başladı. Çapraz ilerisindeki bankta oturan kişiyi arkadan 'o'na benzetti. Bu benzetmeyi ceketinden yapmıştı. 'O'nun ceketindendi. Üstelik boyu bosu da uyuyordu. Yaklaştıkça hisleri kuvvetleniyor, niçin buraya geldiğini şimdi daha iyi anlıyordu; içine bir şeyler doğmuştu. Fakat bu kişinin muhtaç olduğu, su gibi özlediği ve bunca şeye rağmen hâlâ aşık olduğu bey olmadığını anlayınca morali epey bozuldu. Adam kafasından kapüşonu çıkartmıştı. Sevdiceğinin o güzelim kıvırcık ve kahverengi saçları bir yana, banktaki adamcağızın bir tel saçı dahi yoktu.
Bugün ikinci kez hayal kırıklığına uğruyordu. Yine boş bir beklenti ve hayal sebebiyle... Bacaklarında yürümeye kuvvet kalmamıştı. Daha fazla burada durmak istemedi çünkü gölün her tarafında anıları vardı. Şöforu aradı ve kendini almasını istedi.
Banktaki Adam
Bankta oturmuş gölü izliyordu. Bu sırada aklından envai çeşit şey geçiyordu. Dün yaptıklarından dolayı pişmandı. Sevdiğini sarhoş bir halde bırakarak gitmişti. Kim bilir yolunu nasıl bulmuştu? Şoförü olacak o adi herife güvenebilir miydi? Tabii bunları dün düşünecekti. Artık olan olmuştu.
Dün gece 'gölün kenarına gel' demişti ona. Umarım hatırlamaz diye düşünüyordu lakin bir yandan da onu görmek ihtiyacı hissediyordu. Öyle olmasa sabahın bu saatinde neden göle gelsindi? Çok seviyordu, görmediği her dakika özlüyordu fakat dün gece her şey bitmişti. Hem de kendi elleriyle bitirmişti. Karşısındaki bunu kabul etmemiş ve ısrarla devam etmek istemişti konuşmaya. Bu sebeple yarın göle gel demişti ona. Sarhoş olduğu sırada söylediği için hatırlamama ihtimali vardı. Hoş, zaten bilerek zamanlamayı öyle ayarlamıştı. Daha fazla ısrar etmesin diye -hazır sarhoşken- yarına buluşma ayarlayıp konuyu kapatmıştı. Belki unutur da gelmez, o da hayatından çıkarırken daha fazla zorlanmaz diye...
Dün geceki buluşmadan sonra sabaha doğru adamın evinin kapısı çalmış fakat tıraş makinesi sesinden bunu duymamıştı. Suyu açıp lavaboyu temizledikten sonra kapıyı açıp ekmeği almıştı. Normalde tıraş saatini kapı çalış zamanına göre ayarlayıp kapıcı tam kapıdayken parayı vermesi lazımdı. Hep öyle yapardı. Fakat bugün işi biraz uzamış kesilen sadece sakalları olmamıştı.
24 Ağustos 2017. ÖKV
Eren Albayrak
2020-08-12T14:00:03+03:00Değerli yazar, emeğinize sağlık. İyi bir potansiyeliniz olduğu kuşku götürmez. Ne var ki anlatıcı seçimi konusunda doğru kararı vermiş gibi görünmüyorsunuz. Tanrısal anlatıcının avantajlarından yararlanmamak için elinizden geleni yapmış, dezavantajlarının tüm tuzaklarına düşmüşsünüz. Karakterin gözünden öyküye bakmak ve öyküyü yalnızca karakter için anlatmak anlatıcınızın motivasyonunu fena halde kırıyor. Öte yandan öyküdeki zaman yönetimi ve buna yönelik yazım dilinde hatalar mevcut. Öykü kurgulamak dendiğinde olaya ya da duruma bağlı olsun olmasın tutarlı ve belli parametreler içerisinde bir kurgu oluşturmak kaçınılmazdır. Bu açıdan bakıldığında metninizin herhangi bir teknik, akım, kalıp ya da yönelime uygun yazıldığını söylemek çok zor. Rezalet bir okuyucu ve son derece düşük profilli biri olarak size önerim şu olabilir; öncelikle kullanmak istediğiniz yöntemlerle ilgili derin bir okuma yapınız. Daha iyisini yapabileceğinizi biliyorum. Size güveniyorum.