Ben öldüm. Daha ismi tam olarak konulamamış bir hastalıktan öldüm. Bilir misiniz ben de severdim sizin gibi çiçekler koklamayı, aylak gibi dolaşmayı; kuşları, köpekleri kedileri; denizi, toprağı… Benim de sizin gibi zevklerim vardı. İnanır mısınız bilmem, sizlere bu kelimeleri tabuttan yazıyorum. “Hadi oradan!” dediğinizi duyuyorum, hatta bunu demeyi bile bana mazur göstermeyenlerin umursamaz tavırlarını görüyorum. Beni ciddiye alacaklar da vardır, onların hakkını yememem gerekir çünkü onlar da beni öldüren hastalıktan muzdariptir. Sizleri nasıl duyuyor ve nasıl mı görüyorum? İşte bu harflerin, kelimelerin arasından görüyor ve duyuyorum sizleri. Eğer sizin için de sorun yoksa sana siz yerine sen demek istiyorum. Sen. Bu kelimeleri iyi oku, sana tabutumdan sesleniyorum. Bu kelimelerin arasında etim ve kemiklerim var. Kanım dolaşıyor her bir harfin arasında. Lafı çok uzatmayacağım, sana nasıl öldüğümü tabutumdaki son dakikalarımda anlatmak istiyorum.  


Bilirsin ki herkes âşık olur bu dünyada; insan olmak için şarttır âşık olmak. İnsan âşık olmadan önce yüreğindeki boşluk daha oluşmamıştır. Sonra âşık olursun, âşık olduğun kişiyi yüreğinde taşımak için bir yer açman ve onu oraya yerleştirmen gerekir. Tabii sen keyfine göre yerleştirmezsin onu yüreğine, izin istersin âşık olduğun kişiyi yüreğinde onun için açtığın yere koymak için. Kabul eder, girer yüreğine; onu yüreğinde taşırsın. Eskisi kadar hor kullanmazsın yüreğini, her adımda kontrol edersin. Ben de öyle yaptım, yüreğime yerleştirdim sevdiğimi. İki sene kadar da taşıdım sevgilimi yüreğimde, hiç şikâyet etmeden, pişman olmadan. Sevgilim yüreğimde o kadar keyifli ve o kadar yerini beğenmişti ki kök saldı. Daha da derinlere ulaştı kökü; sonuç olarak bütün bedenimi kapladı. Ben adeta o olmuştum.

Yüreğimde o kadar mutluydu oysa ya da ben öyle sanmıştım. Mutsuz olsa kaplar mıydı vücudumu kendiyle? Ayrıldı benden, başkasını seviyormuş. Terk etti gitti beni. Yüreğimden çıktı gitti, işte o zamana kadar bu durumu düşünmeyen ben, öylece kalakaldım. Yüreğimden çıktı, boşluk orada kaldı. Köklerini vücudumdan çekerken canımdan can gitti, kıvrandım, acıdan ağladım. Birkaç kere de acıya dayanamadım, bayıldım. İntihar etmeyi düşündüm, edemedim. Boşluğu her şeyle kapatmaya çalıştım, olmadı. Birkaç kez kabuk da bağladı, geçiyor sandım, kapanıyor yüreğimdeki boşluk. Onu görmemle yaralarımın kanamaya başlaması ve eskisinden daha kötü duruma gelmesi bir oluyordu. Sancılar içinde kıvrandım, acılar içinde yürüdüm. Aklımdan çıkmıyordu, aklımdan çıksa da yüreğime her baktığımda gördüğüm boşluk yine onu hatırlatıyordu.

Yerine başkalarını koymaya çalıştım. Sakın bunu ihanet olarak görmeyin, çaresizdim, mecburdum. Hiç kimse onun doldurduğu kadar dolduramadı yüreğimi. Beynime beni asıl kahreden o düşünce gelmişti en sonunda. Ya beni hiç sevmemişse düşüncesi zihnimi siyah bir dumanla kaplamıştı. Onunla geçirdiğimiz güzel günlerin aklına gelmesi ve ardından seni hiç sevmedi düşüncesi. İnsanı, sevdiğinin onu aldatmasından daha çok üzen şey; sevdiğinin onu hiç sevmemesidir. O zaman ne kadar cani gelir sevmemiş olan. Yapmacıktır onun sarılışları, sahtedir öpüşleri. Sevgilisiyle geçirdiği onca güzel an, bir tiyatro oyunudur aslında. Seninle onun arasındaki tek fark senin bu tiyatroyu gerçek sanmandır. 


Dolaştım karanlık sokaklarda; gölgemle bile yüzleşmekten korkarak yürüdüm. Yalnız, ızdıraplı ve düşünceli adımlarla yürüdüm. Onun ismi her geçtiğinde, onun kokusunu her hissettiğimde ve onu her gördüğümde yüreğimdeki o boşluk cehenneme dönüyordu. Sanki biri yüreğimdeki o boşluğa kaynar sular döküyordu, belki inanmayacaksın ama yüreğimden yanık et kokusu geldiği bile oluyordu. Girdiğim her sokakta sanki bana inatmışçasına sokak lambaları sönüyordu. Yüzleşmekten korktuğum gölgem bile yanımda yoktu. Gölgem bile beni terk etmişti. 

Artık sadece bir tabuttan seslenebilirim sana ve buradan sesleniyorum sana:

“Sevmedin mi beni hiç?” 


Yatağımda yatıyordum, yüreğimdeki zindana baktım, ıssızdı. Dibinde kan birikmişti. Diğer organlarıma baktım, hepsi ağlamaklıydı. Kulağıma müzik sesi geldi, huzur verici bir müzikti bu. Burnumdan içeri sevdiğimin kokusu girmeye başladı yüreğimdeki boşluğa doğru. Bütün organlarımı eritti, içimdeki yokluk huzur vericiydi. Öldüm. Doktorlar ölmemim nedenine ad koymamakta ısrarcı davrandılar, bense yalnızlık koydum ölmenin adını. 


Artık hikâyemi biliyorsun. Hikâyemi biliyorsan da beni yarı yarıya tanıyorsun. Sana tabuttan yazıyorum. Bunları sana bir hiç olmaktan korktuğum için yazıyorum. Benimde bir zamanlar bu dünyada yaşadığımı bilmen için senin gibi yürüğümü, konuştuğumu bilmen için yazıyorum. Senin gibi âşık olduğumu, senin gibi bir saniye bile tereddüt etmeden sevdiğim için yüreğime boşluk açtığımı bilmen için. Sanma ki ben seni tanımıyorum, bende seni tanıyorum. Bu harfler benim gözüm, ağzım ve hislerim. Sen harflere dokundukça bana dokunursun, okudukça beni konuşursun. Şimdi çok yorgunum, uyuyacağım…