Günlerdir nöbet tutuyorum düşüncelerimin başında. Ne zaman gelir, ne zaman estirir rüzgarını diye bekliyorum saatlerdir. Sanki binlerce dil biliyormuşum da sağır olduğum için ne dediğimi bilmemezlikten küsmüşüm buralara. Kaç alfabe ürettim bilmiyorum. Kaç harfin kapısını tıkladım, hangi anlamların beşiğinde uyumak istedim geceleyin sayamadım. Hüzün emzirsin istedim beni, baktım ki cami avlusuna bırakmış beni. Daha iyi yaşamam gerektiğini anlamış olmalı belki ama mutluluk yalnızlıkla terbiye edilmiyor olsaydı anlayabilirdim çare umar gibi bunca olanları. Askılığa astığım montum mevsimlerdir kıpırdamadı oradan, içtiğim kahvenin kırk yıllık hatırını, hatıra defterimin arasında kurutuyorum sevinerek. Aldığım gazetenin tarihi hiç geçmiyor, suladığım saksının toprağı bir ölüyü bekliyor sanki...

Ben ne yaşamam gerektiğini yerin kulağına sormak istiyorum. İnsanlar fikir beyanını çoktan iletmiştir ona. Ne de olsa ne yaşamamız gerektiğine insanlar karar veriyor değil mi?

Duyacaklarıma hapsolduktan sonra

Gidip sokaktaki olmayan çocukların hayaletiyle körebe oynamak istiyorum. Çizilmemiş seksek taşlarında elenmek, bakkalcı amcadan veresiye şeker almak istiyorum.

Bir zili çalıp ilk defa kapının önünden bulunmak istiyorum.

Bu öyle bir zaman dilimi ki

Aynanın karşısında bir başkasını görüyorum. Benden farklı, farklı mı ki acaba? Gözleri uzaklara dalıyor... Elleri üşümüş mor rengine sarılıyor, saçları ağarmış eşarbının rengini sarartmış. Sanki elli yıl sonrasının fabrikasından çıkmış bir aynada asır miladını tamamlamış biri duruyor karşımda.

Sonra

O çok aradığım kelimelerimi hiç bilmediği bir semtte ekmek almaya yollamışım gibi hissediyorum. Bilmiyor ki ne zaman dönsün bana, hangi yolları aklında tutsun da emek versin zamana?

İnanın bana, bazen çok bekleyeceksiniz bir kelimeyi.

Bir harfin yeri bazen ömür boyu dolmayacak

Noktanın kıymetini, arsızlaşan soru işaretlerinden anlayacaksınız.

Anlayacağız evet.

Gece lambayı açıp

Bir kitabın anlamına varana dek

Arzularımız istediği yere varana dek sürecek bu iş.

Belki yaş alırız, belki gözyaşlarımızı günlere ayırır israfından kaçınırız, belki yüz üstü yatırırız hatıralarımızı.

Hangi yol mübahsa işte.

Hangisi çıkmaz soğaka önceden vurulmuşsa artık deneyeceğiz bir şeyler.

Yari beklersin, gelir ya da gelmez

Otobüse binersin, iner ya da inmezsin

Yemek yersin, anlar ya da anlamazsın

Bakar, görür ya da görmezsin

Tüm bunlar hayatın cilvesine taktığımız bahşiş bir nevi.

Ama ben,

bir şeyleri anlatmak için

Anlaşılmak için

Beklenilen o söylem ifadelerinin geç gelmesini hiç mi hiç anlamayacağım.

Canıma tak ederse alacağım içeriye

Kendi içimde büyüteceğim kelimelerimi.

Ev yapımı el değmemiş kelimelerden sözler yazacağım kendime.

Dinleyin beni ey insanlar!

Yolun yarısı kaç eder ezberlenir

Mihribanın sarı saçlarına imrenilir

Hayatın saçma sapan oluşuna bir oy atabilir

Acının insana kattığı değeri çeyiz sandığına saklar ve

Bir hataya bir nilüfer daha hediye edebiliriz biz.

Çünkü insan olmaya yasak elmaya yaklaştığımızda başlamış

İnsan olmamaya da bir fatiha kadar yaklaşmışız.

Anlayın ey insanlar!

Bekletmeyin sözcükleri

Koşun peşlerinden

Gerekirse yalvarın

Ama kazanın gönüllerini

Ahiretteki hesaplaşmaya kalmasın...

Ben söyleyeyim de

Üstümde kalmasın...