beni niye özleyesin ki?
biz seninle konuştuk, paylaştık, epey ortaklaştık
ve ben senin hayatından böylece geçip gittim işte
bazen seni şaşırttım, bazen güldürdüm, bazen üzdüm
ama sen beni hep iyi ettin
beni niye özleyesin ki?
sana bunaltıdan başka bir şey veremedim
böyle dediğimi duysan kızardın belki
ama veremedim
cesur olamadım, utangaç ve çekingendim
bekledim durdum
günler, haftalar, aylar geçti
sadece sustum
sen nasıl olsun isterdin, bilmiyorum
çünkü hiç tam manasıyla söylemedin bunu
sonuç olarak
beni niye özleyesin ki?
şimdi ben evde yalnızım
dışarıda yağmur yağıyor
dün doğum günümdü
bu saydıklarımın hepsi olağan şeyler
yeni dünya ağacı var mutfak penceremin önünde
turuncu turuncu bir sürü meyve vermiş
onu izliyorum
bu ağaca bakınca aklıma sen geliyorsun
oysaki biz beraber bu ağacı hiç izlemedik
sen bu ağaca hiç bakmadın
ama yine de bir anımız var sanki bu ağacın önünde
çünkü ben bu ağacın önündeydim
ve o gün, içimden sana dair bir şeyler geçirmiştim
paralel evrenler ve kuantum fiziğiyle alakalı bir yazı okudum bu sabah
çok isterdim;
bilime inanmanın yanı sıra bunu hayatın bir pratiği haline getiren o insan olmayı
ama bilimde romantik insanların görmediği bir şey olduğuna inanıyorum
-her zaman romantik kalamıyorum-
mesela paralel evrenlerin varlığını hem ontolojik olarak
hem de matematiksel manada açıklayan bir şeyler okumak
romantikler için ne anlıyorsan o olmak demektir
dur şimdi-
yani diyorum ki aslında bu sadece bir denklemdir
denklemi okursun ve denklemin bir de sonucu vardır
yanlış anlıyoruz
yani şöyle sanıyoruz: bir paralel evren var
ve “ben orada şuyum, şunu yaşıyorum” gibi
mesela meksika’da bir çatışmanın ortasındaymışsın,
maceraperest bir avcıymışsın,
yıldızlı gecede oradaymışsın,
piramitlerin içindeymişsin,
bir keresinde atmosferden dünyayı izlemişsin,
edebileştiriyoruz, şiirselleştiriyoruz
kırk asırlık hastalığımız
oysaki bunu demek istemiyor bilim
matematik, bunu demek istemiyor
bu karmakarışık şekiller, biz tek bir anlam çıkaralım
ve onu kendi dileğimizce eğip bükelim diye yok
felsefe böyle bir şey değil zaten
(anlatımın bu kısmında matematik ve felsefe, kol kola girip yüzlerinde muzur bir gülümsemeyle beni uzaktan izlemeye başlıyor)
bana kalırsa şöyle:
paralel evrenlerde biz seninle beraber değiliz
evet bambaşka senaryolar var
ve hepsi ayrı ayrı gerçekler
ama her şey aynı anda oluyor
ve hiçbir şey olmuyor bir yandan
işte bu nedenle bugün ne ise gerçek de o
felsefe doğuyor bak işte
yani senin burada olmayışın,
bir yirmi yedi mayıs öğleni bu mutfakta benimle olmayışın,
felsefeyi doğuruyor odanın orta yerine
ve şu sonuca varıyorum
bir sürü başka ihtimalin
yani matematiksel olarak
yani birler ve sıfırlar
gerçekliğine inanmak istiyoruz, çünkü başka türlü yaşayamayız
“bir ihtimal daha var” demek istiyoruz
ama bunu kendime yapmayacağım
bir ihtimal daha yok
bugün buradayız
tercihlerimizi yaptık,
ne seçtiysek onu yaşıyoruz
ve geri dönmek için artık çok geç
pişmanlıklar, vedalar, korkular
bunların hepsinin bize illaki olumlu bir geri dönüşü olur
kim bilir
belki bir gün, diyelim
ama özlem ve hasrete dair içimde durulmayan bir karmaşa var
sabahları hep aynı rüyayı görerek uyanıyorum
ve bütün tüylerimden lacivert ispinozlar havalanıyor
boğazıma eski bir türkü, bütün sözleriyle kupkuru oturuyor
sımsıkı bir düğüm oluveriyor kapalı göz kapaklarım
nemini kendine yediriyor
korku, ilk insandan beri yaşamamız için gerekli
üzüntü, gerekli
çünkü bir hormonun az olması, başka bir zaman o hormonun çok olacağına işaret eder
karanlık-aydınlık mevzubahis gibi, umuttur bu
yani gerekli
kötü duyguların hepsinin sebebini ve gerekliliğini anlayabiliyorum
ama özlemi, hasreti anlayamıyorum
bu duygu niye hayatımızda var, diyorum
neye yararı var?
keşke özlemeseydik, diyorum
diyorum diyorum ama yine de
birazdan kalkıp yeni kırdığım taze fasulyeleri
soğana ve salçaya ekleyip kavuracağım
pişmesini beklerken biraz kitap okuyacağım
ve sonra uzun bir akşam yürüyüşüne çıkacağım
bunların hepsinin illaki seninle bir alakası var
bu mu dersin?
özlemin gerekliliği
yaşamaktan, taze fasulyeden, beklemekten, sabırdan, üzüntüden ve aşktan
hayattan geçiyor
ve yaşamamızı mı sağlıyor dersin?
her özlem geçer mi biliyorum
annemi özlemiştim, hiç geçmedi
eski dostumu özlemiştim, şimdi adını bile hatırlamıyorum
senin özlemin öteki yandan, pek geçeceğe benzemiyor
kol kırılıyor ve yenin içinde asılı kalıyor
bacaklarımız kırılıyor
düşüncelerimiz
duygularımız kırılıyor
bir çuval olarak ve taşıyarak onları
yaşıyoruz işte, yenimin içi, canımın içi
beni özlemen için bir sebep bulamıyorum
ama diyeceğim o ki
seni çok özlüyorum
Fırat Demir
2020-05-30T03:06:52+03:00gerçekten kaleminize sağlık çok güzeldi