berda - I
ağladım berda
seni de uçurduydum kuş diye
konduğun damlarda seni korkutacaklar
bilirim, benden başkası rahat ettirmez seni
korkuturlar, damdan dama konarsın
bir karınca kokusuna berda,
kafese koyarlar seni.
ben özgür ve hür kıldım seni,
uçtuğun da güzeldir,
uçtuğun da nefsime hakim kılar beni.
nihayetinde nitelikli yaralarımla uçurdum
-bir şair boş bir cenaze arabasının arkasına
yani özür dilerim ama, cesedin kokuyor
diyerek bindiriyor- seni
yoksa bilirsin,
cesedinle otururdum
iki artı bir evin bodrumunda.
nihayetinde devleti hiçe sayarak
dinlerimi unutarak bir sabah ezanında
uçurdum seni sebebini de bilhassa
muhteşem bir merasimle yazıyorum
daha bir tek gül kurutmadan dudaklarında
belki hepsi,
ormanlar, ırmaklar,
ve içinde durmadan koşan gergedanlar
görürler beni yolun sonuna yakın
ama sen görmezsin
nitekim kaza da olsa doğmuşsun bir kere
akşamları düşse de gölgenin peşine
yine de kağıttan adamlar peydah eder seni
belki o kavruk çocuğun
kaç aydır kesilmeyen saçlarında uyursun
o kavruk çocuk bile emzirmez günlerini
müsaadenle kaç ay karnımda taşıdıydım cesedini
ve aynı güne cezbediyor ki
bir ölüyü çıkardıydım karnımdan.
seni tenzih ve tembih ederim
sütüm sapsarıydı berda.
üşüyorsun berda
penceredeki çocuk beni fark edip
utancından geçerken sobanın başına.
şu doğduğum odada
ölümünden beri kaç cenaze
kaç kırık tabut geçti, şairlerin arkasından
ben ölmedim berda
bak çırılçıplağım artık
hızlanarak soyundum soyundum
ne ben gelirim artık atların beline basa basa
dengi olmayan bir telaşla ne sen gelirsin.
nitekim cesedine ayetler indirdim
ayetler indirdim allah’ın kucağından.
sonra kafirler büyüttüm
ve böylelikle kefenini siyaha bürümenin
yoksulluğuyla, bir gece daha
bir yumruk daha gölgelendi
büsbütün vurdular seni berda
kırmızı yataklar, kırmızı rujlar
kırmızı elbiseler, kırmızı gökler.
bu ilk gece kanamasına dayanamayan
bir kız çocuğudur.
ilk celsede boşadılar cesedini
cinler uçuşurken yatağımda
ne vakit kadar geçtiyse üzerinden
utanıyorum çıplaklığımdan,
dikiş tutmaz bir gömlektin berda
şimdi yıldızlar ve kediler şahittir ki
bu ihanettir, unutmam
bir kuş olup uçuyorsun berda
ağlıyorum berda
ne olursun ölüne iyi bak
yani öylesin ki
yaşarken göğsünü hiçbir nefes kabul etmezdi
deliler zar tutamıyor arkandan.
ölüler namaz kılamaz, ölüler şarap içemez
gelip karşıma dikilemez örneğin.
yani gelemiyor olmana hoş oluyorum berda
en çok buna hoş oluyorum.
sen geldin mi
takılıyorum bir şarkının orta yerine
dilimde acı bir tütün,
tütünümden tanıyorlar beni
sen beni evvel öldürecek oluyorsun,
tütünümü çoğaltıyorsun benim.
sen kendi boşluğunla
karıncalı ay takvimlerinle
bin yıl yaşa berda
yemin ediyorum seni
bu beni daha da hoş kılar.
berda – II
kaşları kara üzüm bağıydı berda'nın
kaşlarının arasından bir ırmak akardı
fabrikaya doğru uzanan
gidip şarap içerlerdi
uzunca işçiler, paydos vakitlerinde.
durgunluktu oralar dünya telaşından uzak
bilmem kaç dönüm bağın arasında.
az kırmızı şarap etmezdi berda.
gözleri anamı getirirdi bana berda’nın
göz kapaklarında iki ev vardı derme-çatma
ırmağın karşılıklı iki kenarında
anahtarlarını emanet ederdi bana kış gününde
sobayı yakar şiir yazardım.
açılıp kapandıkça soba tutuşur
bir is gelir sokulurdu burnumdan aşağıya
sonra sonra yanan evimiz olurdu
az çıra yakmazdı berda
berda - III
bir kere düşen en az bir kere kalkar berda
koy verme hemen o güzel yüzünü kedere
tanrı'ya olan kırgınlığımız onun bizi bir sabah
emzirmesiyle son bulacaktır.
oturup yorgun yorgun
elbette hınçla küfredeceğiz
elbette kavga edeceğiz
yani berda yerin ne kadar altında olursak olalım
gökyüzü her zaman bakanlar içindir.
geçtiğin sokaklar anason kokarken sabah sabah
bir sabah ezanı sesinden sonra sevişelim
tanrı bütün suçlarını senden önce işlemiştir
seni yemin ederim berda.
iki beninin üzerine seni yemin ederim berda
bir kadın böyle ne diye yolun kenarında
başını uzatmış -hem de kırmızı begonya
arabanın icadından haberi yok-
duruyor duruyor yazmak vakitlerinin ortasında.
berda – IV
bayramlıklarımızı soyunuyorduk berda’yla
kocatepe’de
iki akşam üst üste
on altı numaralı masada
menengiç kahvesinin açık esmerliğiyle.
bayramlıklarımızı soyunuyorduk berda’yla
kocatepe’den rukiye’nin evine
giden bir sağ bir sol yaptığımız
dönüş yolunun çizgisinde.
bayramlıklarımızı soyunuyorduk berda’yla
kocatepe’de
yanımızda iki kızıl çiçek
otlar ve çakıl taşları
dışarıda serseri, düzenbaz bir rüzgar.
öyle iki gün, iki gül, iki akşam
iki gece, elimde şarap şişesiyle
giriyorum kapıdan içeriye.
elimden tutan
kırışık bir kız çocuğu
geçmişimle.
bayramlıklarımızı soyunuyorduk berda’yla
ve beni elimde şarap şişesiyle
şiir üstünde yakalıyorlardı
şiir üstünde yakalıyorlardı,
şairlerin, hafızların ve fahişelerin
fak siren sesleriyle.
Mehmet Ümit Kılınç
2021-03-14T19:48:44+03:00Yüreğinize sağlık.